Sağlık ve Bilişimde Objektif Haber

  English

"Genel Sağlık Sigortası" ve "İthal Hekim"

Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanun Tasarısı TBMM’de görüşülüp kabul edilmeden önce Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) düzenlediği 2 milyon 241 bin 738 kişinin oy kullandığı referandumda tasarıya 2 milyon 228 bin 592 kişi hayır demişti. Kullanılan oyların yüzde 99,4’ünün hayır olduğunu belirten TTB Merkez Konseyi’nin konu ile ilgili düşüncelerini almak amacı ile TTB Merkez Konseyi Üyesi Dr. Orhan Odabaşı ile görüştük.

 

GSS (Genel Sağlık Sigortası) hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? Uygulanmada karşılaşılabilecek engeller var mıdır?

 

GSS’ nın yürürlüğe girmesi, sigorta şirketleri üzerinden halkın artık sağlığı için ayırdığı para kadar sağlık hizmeti alabileceği anlamına geliyor. GSS ile aylık geliri 127 YTL olanlardan 64 YTL prim ödemesi isteniyor. 127 YTL asgari ücretin 1/3'ünü oluşturuyor. Bugün itibari ile Türkiye'de 127 YTL geliri olmayan yaklaşık 20 milyona yakın insan var. 3 kişiden biri 127 YTL' nin altında bir gelirle geçinmeye çalışıyor. Biz Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak bu tablodan tedirginlik duyuyoruz.

 

Konumuzla ilgili olarak şu benzetmeyi çok önemsiyorum; Türkiye'de trafiğe çıkmak için “Zorunlu Trafik Sigortası” yaptırmanız gerekir. Bunun gerekçesi herhangi bir kaza anında karşı tarafın mağduriyetini gidermek amaçlıdır. Eğer aracınızı, kendinizi ve aracınızdaki canları korumak istiyorsanız, “Zorunlu Trafik Sigortası”nın yanında kasko yaptırmak zorunda kalırsınız. Vatandaşımız da, benzetmede olduğu gibi; GSS kapsamı içerisinde zorunlu sağlık sigortasını yaptırdıktan sonra oradaki paket yeterli olmayacağı için bir tür araçlardaki kasko benzeri özel sağlık sigortalarını yaptırmaya gereksinim duyacak. Ve daha çok prim ödeyerek daha kapsamlı sağlık hizmeti almaya çalışacak. Ancak şu bilinmelidir ki; GSS ile şu anki Emekli Sandığı, SSK, hatta Yeşil Kart'ın sigorta kapsamındakinden daha daraltılmış bir hizmet alacak. Bu şu anlama geliyor; sigorta şirketleri vatandaşımızdan prim alacak ama daha daraltılmış bir sağlık hizmeti sunulacak ve buradan kar edilmeye çalışılacak.

Ülkenin sağlığının bütünüyle özel sağlık şirketlerine bırakılmasının sakıncaları nelerdir?

 

Özel sağlık kuruluşları haklı olarak karlılığı gözetmek durumundadır. Sağlık da, eğitim de, güvenlik de olsa böyle olmak durumundadır.

 

Bakıyoruz, Türkiye'de gayri safi milli hasılanın en büyük kısmının dağıldığı 21 ilde (gayri safi milli hasılanın %75'i) özel sağlık kuruluşları var ama geri kalan %25'inde çok az var. 23–25 tane ilimizde nerede ise hiç yataklı tedavi kurumu yok. Çünkü özel sağlık kuruluşlarının ayakta kalabilmesi için bir girdi çıktı hesabının en azından karşılığının olması gereklidir.

 

Dünya Sağlık Örgütü'nün 2000 yılında “Herkese Sağlık” projesi vardı. Temel politikaları ise; “her alanı özelleştirelim, özel sektör girsin verimliliği artırsın” biçimindeydi. Daha sonra Dünya Sağlık Örgütü raporlarında hata yaptıklarını itiraf ettiler. Hata yapmışlardı; çünkü koruyucu sağlık hizmetlerine özel sektör ilgi göstermiyor. Yani aşı faaliyetini yürütmekle özel sağlık kuruluşlarının bir ilgisi olmuyor. Tedavi hizmetleri için daha fazla ilaç, daha fazla teknoloji kullanıldığı için karlılık marjı yüksek oluyor. Ancak bir ilin tamamını aşılamış olmanın özel sağlık kuruluşlarına özel bir misyon biçilmemişse bir değeri olmuyor. Nitekim birinci basamak sağlık kuruluşlarına heveslenen özel sağlık kuruluşları, koruyucu sağlık hizmetleri ile ilgilenmiyor. Birinci basamaklı tedavi edici sağlık hizmetlerini üstleniyor. Bu özel polikliniklerini düşünürseniz; özel polikliniklerin hiçbirinde ne aile planlaması vardır, ne de aşılama faaliyeti içindedirler.

 

“İthal hekim” ya da yurt dışından gelecek yabancı uyruklu hekimlere sözleşmeli olarak çalışma izni verilmesi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

 

Bilindiği üzere yeni uygulama ile sağlık yerel yönetimlere devredilecek. Birinci basamak sağlık hizmetleri, hatta ikinci basamak sağlık hizmetleri ne yazık ki 3.sınıf belediye hastanelerine devredilecek. Belediyeler ne yazık ki asli işlerini bile ihaleye çıkarıyorlar. Sağlık işini de kesinlikle ihaleye çıkaracaklar. Vatandaşlarımız, İstanbul Sultanbeyli'de, Güneydoğu'da, Doğu Anadolu'da, Karadeniz'in, İç Anadolu'nun birçok yerinde herhangi bir altyapısı olmayan 3.sınıf belediye hastanelerinde öldürmeyecek bir sağlık hizmetine reva görülecek. İşte “ithal hekim” dediğimiz yani 100–150 dolara gelip çalışacağı öngörülen hekimler buralarda hizmet verecekler. 100–150 dolara hekim çalıştırmak gerçekçi değildir. Bunun Türkiye için yaşanılabilir olduğunu kimse düşünmüyor.

 

Bu ülkede asgari ücret 400 YTL' dir Ülkenin milli gelirinin arttığının söylendiği bir dönemde olması gereken insanların gelirinin artırılması, asgari ücretin yükseltilmesidir. Bu ülkede işsizlik had safhada iken işsizliği siz asgari ücreti çalışanların önüne tehdit gibi koyarsanız, “400 YTL 'yi ben daha aşağıya indiririm, bu ülkede işsizler var” tartışmasını yürütürseniz, hem iş-sizleri üzmüş olursunuz hem de emeği değersizleştirmiş olursunuz. Türkiye de çalışan hekimlerin emeğini vermek için çaba göstereceğiniz yerde yurt dışından 100–150 dolara hekim getirebileceğini kamuoyu ile paylaşırsanız, hem hekimleri hem de emeği ile geçinen bütün meslek gruplarını üzersiniz, tepkilerini alırsınız.

 

Kuşkusuz bütün emekler değerlidir. Yurt dışından gelecek olan hekimler de bizim meslektaşlarımızdır. Türkiye koşullarında uyruğu ne olursa olsun insanlara, hele nitelikli bir sağlık hizmeti verecek hekimlere 100–150 dolar öngörmenin doğru olmadığını, onlara da haksızlık yapıldığını düşünüyoruz.

 

Aile Hekimliği Sistemi hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

 

Aile Hekimliği Sistemi ile amaçlanan; daha ucuza hekim çalıştırmak, bunun için de yurt dışından Türkiye' ye gelecek olan hekimlerle Türkiye' deki hekimler arasında rekabet ortamı yaratmaktır.

 

Bu yapıya göre artık vatandaşımız birinci basamak sağlık hizmetlerini özel sağlık hizmetlerini sunan aile hekimlerinden alacak. Aile hekimleri ise, vatandaşımızın prim yatırdığı özel sağlık kuruluşlarının şirket elemanları olarak çalışacak. Kendi aralarında 1'er yıllık sözleşme imzalayacaklar. 1 yılın sonunda eğer kendisine bağlı hasta sayısı1000'in altına düşerse sözleş-meleri feshedilecek. Bu sistem dünyanın her yerinde iki şeyi ileri getiriyor:

Hasta memnuniyetini sağlamak için hekimler daha çok ilaç yazmayı, daha çok teknoloji kullanmayı yeğliyorlar.  Ancak hekimin aylık olarak 4000 hastasına ayırabileceği giderler belirli. Sistem diyor ki; 1800 YTL laboratuar giderlerine ayırabilirsiniz. Örneğin üç hastasına MR çektirirse o ay 600 YTL'yi  ¾  hastasına ayırmış oluyor. Doğal olarak hekim bir taraftan hastasını memnun etmek için daha fazla ilaç yazıyor, daha fazla görüntüleme siste-mine ihtiyaç duyuyor. Ancak 1800 YTL'nin üzerine çıktığı zaman cebinden karşılayacağı için eli kolu bağlı kalıyor. Görüntüleme tekniklerini az kullandıkları zaman ise, daha geniş spektrumlu ilaçlar kullanmaya çalışıyor. Daha çok ilaç kullandığında bu sefer özel sağlık kuruluşları ilaç maliyetlerinin yükselmesini istemiyorlar. Hekimler iki seçim arasında sıkışıyor. 1 yılın sonunda sözleşmesinin yenilenip yenilenmeme tehdidi ile de karşı karşıya geliyor. Daha çok ilaç daha çok teknoloji kullanımı ise bizim gibi dışa bağımlı ülkeler için daha fazla ithal ilaç, daha fazla ithal teknoloji demek oluyor. Ve biz bu Ülkenin kısıtlı kaynaklarını ne yazık ki uluslararası tekellere bağlamanın ortamını hazırlamış oluyoruz.

 

Genel Sağlık Sigortası her ülkede uygulanabilir bir model midir?   

 

GSS uygulanabilmesi için Ülkenin kayıtlı ekonomisinin yüksek olması gerekiyor. Kayıtlı ekonomi yoksa gelir gider dengesini takip etme, müdahale etme şansı olmuyor. GSS uygulanabilmesi için Ülkenin sanayileşmiş olması gerekiyor. Eğer siz tarım toplumuysanız 3–6 ay çalışan, geri kalan kısmında aktif olarak üretmeyen bir yapıysanız, ödeme dengeleriniz bozuluyor. Ayrıca GSS' de prim esas alınıyor. Vergi toplayamayan bir ülkenin prim toplaması mümkün değil.

 

TBB ne öneriyor?

 

Sosyal devletin gereği, sağlık konusunda, ekonomi konusunda ve sosyal güvenlik konusunda devletin sorumluluğu vardır. Eğer insanlar işsizse ya da insanlar iyi kazanıyorsa bunun takibini yapmak devletin yükümlülüğüdür. Topladığı vergiden de insanların ihtiyaçlarına göre sağlık hizmetini dağıtmak, çocuğunun zekâ durumu ne ise onun en ileri eğitimi almasını sağlamak devletin sorumluluğundadır. Polis sizi de beni de, asker sizi de beni de aynı şekilde korumalıdır. Sağlık hizmetlerinden, eğitimden yararlanma hakkı sizin de, benim de aynı olması gerekir. Eğer bunlarda ayrıma gitmeye başlarsanız Ülkenin harcına ciddi anlamda zarar vermiş olursunuz. Aslında bu sözünü ettiğim üç yapı, sağlık, eğitim ve güvenlik sorunu bu toplumu birbirine kenetleyen yapılardır. Siz bunlardan herhangi birisinde biraz geriye çekilirseniz, sorumluluğunuzu yerine getirmez ve alanı boş bırakırsanız. Sonuçta ne yazık ki burası bütünüyle ticari bir alana dönüşür.

 

Türkiye de bence anlaşılır durumlar karmaşıklaştırılıyor. İşin özü şu; Sağlık, eğitim, güvenlik devletin sorumluluğundadır. Vatandaşlarına ayrım gözetmeksizin bunu bir biçimde ulaştırmak durumundadır.

 

Çok basit bir örnek veriyorum; sağlık ocaklarında bugün poliklinik muayene ücreti 8 YTL’ dir. Bu parayı veremediği için sağlık ocaklarına gidemeyen çok sayıda insanımız var. Çok değil 4 yıl öncesi sağlık ocaklarımız ücretsizdi. Bağış alınırdı, ama bağış için zorlayıcılık olmazdı. Ama bugün tam tersine döndü. Sağlık ocağı nedir? En basit sağlık sorununun en erken çözümlenebileceği yerlerdir. Ama artık biliniyor ki 8 YTL'si olmadığı için sağlık ocağına gidemeyen, dolmuş ücreti olmadığı için randevusuna gidemeyen insanlarımız var. Böyle bir noktada gerçekleşmeyecek projeleri allayıp pullayıp halkın önüne çıkartmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Bu konuda hekimlere çok özel görevler düşüyor. Var olan durumu anlaşılır kılma, var olan durumu halkımızla her ortamda paylaşmak ve bunu da paylaşırken umudu büyüterek, insanlara rağmen değil, insanlarla beraber çözümler aramak gereklidir. Bu nedenle sadece TTB'nin bir model önermesi yeterli değildir. Bu modele halkın sahiplenmesi, iktidarın sahiplenmesi bence çok önemli. Bunun için de yılmadan tezlerimizi anlatmak, eleştirilerimizin yanı sıra önerilerimizi de dillendirmek ciddi bir sorumluluktur. Biz bunun mümkün olduğunu düşünüyoruz.

 

Bütçeden sağlık için ayrılan %33,5 payın yetersiz olduğunu, ayrılan her kuruşunda iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. 1.basamak sağlık örgütlenmesi bunun içerisinde ne yazık ki çok önemli bir payı almıyor. Dengeyi Sağlık ocaklarının lehine çevirdiğimiz gün, hastalıkları daha erken yakaladığımız anlamına gelir. Daha erken tedavi ettiğimi anlamına gelir. Ama da-ha önemlisi de hastalıkları önlemek için bir güdülenme bir motivasyon yaratmış olduğumuz anlamına gelir.

(01.08.2006)