Ömer Siso Merhaba,
Mayıs ayı başlarında şirketimizi arayan, ülkemizin büyük gazetelerinden
birinde çalışan bir gazeteci, İnternetten randevu programımız ile ilgili
sorular sordu. İnternette dolaşırken, SSK Kdz. Ereğli
Hastanesi’nde
uygulanan
İnternetten randevu programımızı görmüş, "Ülkemizde güzel şeyler de
oluyor. Böylesine çağdaş bir uygulamanın bir SSK hastanesinde
gerçekleşmesi haber yapılmalı" diye düşünmüş.
Ülkemizde mutlaka güzel şeyler de oluyor. Ancak, rakipleriniz uçarken
siz koşuyorsanız, yerinizde sayıyorsunuz demektir. Koşmaya değil
uçmaya, hatta rakiplerle aradaki farkı yok etmek için çok daha hızlı
uçmaya ihtiyacınız var demektir. Konu ile ilgili toplantılar bir yana, iki
bilişimcinin bir araya geldiğinde bile “Endüstri devrimini
kaçırdık, bilişim devrimini kaçırmayalım”
demesi, sorunu tanımlayıp çözüm üretmediğimizin tüm toplumca
tescil edilmesinden başka bir şey değildir ne yazık
ki.
Bilişim,
donanım ve yazılım olmak üzere başlıca iki bileşeni olan bir kavram.
Bilindiği gibi, donanım kısmını oluşturan ve yaygın deyimle bilgisayar ve
çevre ürünleri, ithal etmek zorunda olduğumuz, ve bu bağlamda da üretici
ülkelerin teknolojilerine yatırım yaptığımız bir pazar. Yazılımın ise,
özellikle İşletim sistemi, İnternet
ve veri tabanı yazılımları, sayısı onu bulmayan, büyük yazılım
devlerinin üretiminde olduğu yine tüm bilişimcilerin bildiği başka bir
gerçek. Ülkemiz bilişimcileri için çalışılacak tek bir alan kalıyor :
Sektörel çözümlere yönelik uygulama yazılımları. Ancak, önlem alınmaz ise,
bu alanda da, ülkemizin adı olmayacak.
Üretecek
durumda değilseniz, tüketmeye hakkınız da yok demektir. Diğer bir deyişle
ürettiğiniz kadar tüketirsiniz.
Kendi küllerinden doğan Anka kuşu gibi, ülkemiz de Osmanlı
İmparatorluğunun küllerinden doğdu. Kendine güvenen, “başarı,
başaracağım diyenindir” diyen bir ulus yarattı. Ancak, son
yıllara damgasını vuran yolsuzluklar, hepimizi demoralize etti. Başarı
ödüllendirilmedi, başarısızlık cezalandırılmadı. Öküz altında
buzağı aramak
, doğal tepki tarzımız
oldu.
Belki yeniden
küllerden doğacak kadar kötü durumda değiliz ama, kesinlikle
yolsuzlukların toplumsal yapımızdan atılması gerekiyor. Son günlerin
birkaç haberi ve olayı durumun zorluğunu gözler önüne seriyor. Bingöl
depreminde çöken okul binası ve altında kalan çocuklarımız (yoksa,
geleceğimiz mi demeliydim), Yolsuzluk boyutu katrilyonlar ile ifade edilen
neşter operasyonu ve göz altına alınan SSK Genel Müdürü ve daha niceleri.
Ulus olarak,
başarıya susamış bir toplumuz. Yurt dışındaki Bilim Adamlarımız ve
araştırmacılarımızın başarılarının da hepimizi mutlu ettiği bir gerçek.
Geçtiğimiz yıl, dünya kupasındaki üçüncülüğün, ulusal gururun ne kadar çok
ön plana çıkmasına neden olduğuna hep birlikte tanık olduk. Bireysel
olarak iş hayatımızda elde ettiğimiz irili-ufaklı başarılar bizleri tatmin
etmiyor. Artık, ulus olarak geleceğe güvenle bakmak ve karamsarlıktan
kurtulmak istiyoruz. Bir zamanlar kendimizi kıyasladığımız ülkelerin
başarıları altında ezilmek istemiyoruz. Aşağılık kompleksi düzeyine gelen
biz böyleyiz duygularından kurtulmak istiyoruz. Tüketen değil üreten bir
toplum olmak istiyoruz. Ve her şeyden önemlisi bütün bunları yapacak insan
ve moral gücüne sahip olduğumuzu biliyoruz. Hoşçakalın. |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
ISSN Elektronik Dergi Numarası
|