Sağlık ve Bilişimde Objektif Haber

  English

Tarihin Derinliklerinden Gelen Ankara Kalesi

            Kale içinde değişik dönemlerden kalmış çok sayıda eski Ankara Evi var. Kaleiçi Mahallesi'nde bulunan eski Ankara evleri, sur duvarları ile çevrili dar ve dik bir alanda konumlandıkları için, planları dar alanlardan en çok faydalanmayı gözeterek yapılmış... Bugün Kale içinde bulunan geleneksel Ankara Evleri olarak bilinen evler ve konaklar bir dönemin en varlıklı, en görmüş geçirmiş ailelerini misafir etmiş yıllarca...

 

            Ankara'nın simgesi haline gelen Ankara Kalesi, eski Ankara'yı bir kalp gibi kuşatan hâkim bir tepenin üzerinde kurulmuş. Dibinden geçen Bent Deresi'nin dar vadisi, Ankara Kalesi'nin bulunduğu tepeyi dik kenarından ayırarak, korunmaya elverişli bir yer hazırlamış. Yüksek korunaklı konumu nedeniyle, ilk zamanlardan itibaren yerleşim alanı olarak kullanılmış. Romalılar döneminde ihtiyaca cevap vermemesi nedeniyle kent büyüyerek Kale dışına taşmış.

            Kesin olmamakla birlikte burada bir garnizon bulunduran Hititlerin Kale’yi inşa ettiği sanılıyor. Roma, Bizans ve Selçuklu dönemlerinde defalarca onarılan Ankara Kalesi iç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Geniş bir yer tutan 20 kuleli dış kaleden bugüne çok az şey kalmış. Dış kaledeki kuleler dörtgen şeklinde olup iki kapısı bulunuyor.

 

            İç Kale, Ankara taşı ve kısmen karışık malzemeden yapılmış.  İç Kale'de beşgen şeklinde kuleler bulunuyor. Kale içinde değişik dönemlerden kalmış çok sayıda eski Ankara Evi var. Kaleiçi Mahallesi'nde bulunan eski Ankara evleri, sur duvarları ile çevrili dar ve dik bir alanda konumlandıkları için, planları dar alanlardan en çok faydalanmayı gözeterek yapılmış. İki ya da üç katlı olarak ahşap, kerpiç ve tuğladan inşa edilmişler. Arazi yapısının düz olmaması, alt kat planlarının da düzgün olmamasına yol açmış, ama üst katlar cumba tipindeki çıkıntılarla düzgün bir plana kavuşturulmuş.

            Alt katlar kışlık olarak, kalın duvarlı ve küçük pencereli yapılmış, üst katlar ise yazlık olarak ince duvarlı ve havadar yapılmış. Geniş saçaklar ve "Cihannüma" denilen yazlık odalar Ankara Evlerinin belirleyici özelliklerinden.

 

            Bugün Kale içinde bulunan geleneksel Ankara Evleri olarak bilinen evler ve konaklar bir dönemin en varlıklı, en görmüş geçirmiş ailelerini misafir etmiş yıllarca. Ne eskiden yaşadığı varlıklı, ihtişamlı günlerinden, ne de o görmüş geçirmiş ailelerinden eser kalmayan Kaleiçi Mahallesi, artık dışarıdan göç alan ve ekonomik durumu iyi olmayan ailelerin gecekondu niyetine yerleştikleri bir yer halini almış.

            Diğer taraftan eski konakların bazılarının restore edilip lokanta haline getirilmesiyle nostaljik havayı sürdüren işletmeler, halı ve dokuma mağazaları, süs eşyası ve takı satan dükkanlar ayakta kalma savaşı vermeye devam ediyor. Ankara mutfağının lezzetli yemeklerinin, kahve ve çayların keyifle içildiği mekanlar olarak ilgi çekiyor. Kale'deki esnaf, küçücük odalardan oluşan dükkanlarında dünyanın güzelliğini sergiliyor. El yapımı, göz nuru ve sevgi ile  üretilen ürünler değer bilen alıcılarını bekliyor.

 

            Kale'de belki de her köşe bucak bir tarihi değer taşıyor. Her ne kadar hor kullanılmış olsa da her köşe tarihin derinliklerinden izler taşıyor. Kale'nin hemen girişinde yer alan Ankara'nın ilk sanayi müzesi olan Çengelhan Rahmi M. Koç Müzesi'nin mutlaka görülmesi gerekiyor. Ankara Kalesi'ne, eskiden At Pazarı olarak bilinen bölgeden dik ve kıvrıntılı yollardan tırmanıyorsunuz. Kale'ye ulaştığınızda turistik bir yer olduğunu ancak girişte bulunan birkaç hediyelik eşya mağazasına bakarak anlıyorsunuz. Sanata, çevreye, tarihe duyarlı eski ile yeniyi ustaca bir araya getiren çok küçük bir kesimin dışında sanki zamanın acımasızlığına terk edilmiş gibi.

            Kalenin girişinde güler yüzlü, yoksul çocuklar karşılıyor sizi. “Anlatayım mı kaleyi?”diyor. Parçalanmış ayakkabıları ve kendilerine çok büyük ya da küçük gelen kirli elbiseleriyle. Üç dil bilen bu güler yüzlü çocuklar kale ezberini anlatırken yaptığı tespihleri gösteriyor, cebinden çıkardığı boncukları. İnsan hepsini alıp sevindirmek istiyor bu cin gibi bakışlı güler yüzlü çocukları.

 

            Zaten o çocuklar da olmasa Ankara Kalesi'ni ancak navigasyon cihazı ile bulabiliyorsunuz. O da yoksa uzun, dar sokakların arasına kendinizi atıveriyorsunuz. Trafiğe açık ve en fazla bir aracın geçebildiği daracık sokaklarda kendinizi araçlardan sakınarak zorlukla ilerliyorsunuz. Sokak başında dinlenen 80'lik teyze kan ter içinde tırmandığınız sokağın çıkmaz olduğunu söylüyor. Uzaktaki kale burçlarını gözünüze kestirip başka bir dar sokağa giriyorsunuz. Dik, dar ve bozuk sokaklardan tırmanıp, hızlıca soluduğunuz nefesinizi sayarken Kale burçlarından uzaklaştığınızı evlerin arasında sıkıştığınızı hissediyorsunuz.

            Şansınızın ve içgüdülerinizin yardımıyla Kale'nin burçlarına ulaştığınızda muhteşem bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Ankara'yı 360 derece, açıyla yaklaşık 1 km yükseklikten izlerken kendi hikayeleriniz ile tarihin derinliklerinden canlandırdığınız hikayeler birbirine karışıyor. Çoğu korunaksız burçların üzerinde ürpererek gezinirken, uzakta beliren eski ve yeni Ankara'yı bütün görkemiyle izliyorsunuz. Yeninin eski ile rekabetini, eskinin kibirini izlerken Kale’den gözüken yapıların içindeki hayatları düşünüyorsunuz. Kaybedilen hayatları, yeni doğumları, sevinçleri, üzüntüleri, zenginlikleri, parasızlıkları, özlemleri, kavuşmaları...

 

            Bu eski tanıklıktan dolayı bu kadar görmüş geçirmiş eski yapılar diye düşünüyorsunuz. Kale'den soluk soluğa inerken yüreğiniz güler yüzlü yoksul çocuklara, kaderine terk edilmiş harabe halindeki Ankara Evlerine,  biraz yüreğiniz burkulsa da bu geziden çok keyif alıyorsunuz.