Mutlaka Özerk Olmalı
Türkiye'nin en büyük sosyal güvenlik kurumu olan SSK, Türkiye nufusunun neredeyse yarısını şemsiyesi altına alıyor. Bu büyük yapıyı taşıyabilmek için de, sağlıklı bir idari yapılanma gerekiyor. İdari yapılanma olmadığı zaman sistem hantallaşıyor, bilgi üretemiyor, işleyişlerde büyük zaaflar ortaya çıkıyor. Bu durumla ilgili olarak benim başkanlığım döneminde. 'SSK Başkanlığı' diye farklı bir model önermiştim. SSK'nın idari yapılanmasının, mali ve idari açıdan özerk olması, yani mümkün olduğu kadar siyasi baskı ve çekişmelerden uzak, kendi içinde sağlıklı bir kurum kültürü oluşmuş bir yapılanma olması gerektiğini savundum. Bakan Okuyan'ın yaptığı çalışma da, aşağı yukarı benim tasarım üzerine oturtuldu. Ama kurumun idari ve mali özerkliği yok edildi. Aşırı politik müdahalelere açık bir idari yapı ortaya çıktı. Şimdi anayasa mahkemesi bunu da iptal etti. Ve maalesef kurumun şu anda bir yasası yok.
SSK'nın, Türkiye`nin yarısına hizmet veren bir kurum olduğunu unutmamak gerekir. Böyle bir kurumu bir bakanın iki dudağı arasına verirseniz ne olur. Bu sistemin mutlaka değişmesi ve kurumun idari ve mali özerkliklerin sağlanması gerekir. Bunun en güzel örneği; SSK eski Genel Müdürü Zekai Özcan'dır. Özcan'ı kim atadı? Sayın Okuyan. Özcan, Üç ay çalıştı sonra aynı bakan tarafından görevden alındı. Yargı kararı ile geri geldi. Koltuğunda iki saat oturdu, görevli olarak başka bir yere verildi. Özcan'ın kusuru varsa hep beraber üstüne gidelim. Ama yoksa bir bürokratı bu şekilde rencide etme hakkınız var mı? Sonra bu duruma düşürülmüş bir bürokrattan ne kadar verim beklersiniz. Başta bu tür hataları ortadan kaldırmak gerekir. Nasıl ki; BDDK, İMKB gibi büyük kurumlar da atamalara belli bir süre 3 ya da 6 yıl gibi getiriliyorsa, SSK'da da bu yapılmalı. Böylece atanan kişi hem siyasi baskılara direnebilsin, hem de görevini sağlıklı yerine getirebilsin. Ama maalesef bu yapılmadı. Bu durum. durum 1945'lerde başlayıp, özellikle 1980 sonrası kurum ile ilgili yapılan yasalar ve değişiklikler nedeniyle de ciddi ve kalıcı zaafların ortaya çıkmasıyla, bugüne kadar uzanmıştır. Bu anlamda sayın Okuyan'ı tek sorumlu gibi suçlamak yanlış olur.
Resen emeklilik uygulaması aslında hükümetin, toplu iş sözleşmesine dayalı olarak çalışan kamu işçilerinin aldıkları yüksek maliyetten kurtulmak için başvurduğu bir yöntem. Bu açıdan bakıyordu hükümet. Kendince şöyle düşünüyordu; 'Bunlar , sendikalı, yüksek maaş alıyorlar. O halde emeklilik süreleri dolanları resen emekli edelim. Yerine yeni işçi almayalım. Böylece tasarruf yapmış oluruz.' Tasarruf miktarı ne kadar, çalışan kişinin aldığı aylıkla, emekli olduğu tarih arasında aldığı aylık arasındaki fark kamunun tasarrufu olacak. Örneğin, diyelim ki ayda 800 milyon lira aylık alan bir kişi, emekli olduğunda diyelim 400 milyon alacak. Kamu 400 milyon lira eksik para ödemiş olacak sigortalıya. Bunun yerine yeni kişi alınmayacak ama devlet kamuda çalışacak işçileri taşeron yoluyla istihdam etme gibi bir politika izliyor.Taşeron yoluyla istihdamın özelliği ne, sendikasız olması, aşağı yukarı tümünün asgari ücret düzeyinde çalıştırılıyor olması. Aslında bu, dava konusu yapılabilir, ILO'nun bu konuyla ilgili sözleşmeleri, hukuk normları var. Bu da Türkiye'de sigortalının parası ile siyaset yapma anlamına geliyor. Bu nedenle Türkiye çok ağır bir bedel ödedi ve ödemeye devam ediyor. Daha sonra emeklilik yaşı tekrar yükseltildi. Güzel bir karar. Ama şu bilinmeli ki; siyasilerin bu güne kadar izlediği yanlış politikaları nedeniyle, kurumun kendi mali yapısını düzelte bilmesi için koca bir yirmi yıla ihtiyacı var.
Evet doğru AB emeklilik yaşını 65 olarak belirlemişti.Türkiye`de sosyal güvenlik sisteminin iyi çalışamadığını ve sosyal güvenlik kurumlarının verdiği açığın gün geçtikçe büyümeye devam ettiği herkes tarafından biliniyor. Ayrıca, Türkiye`nin genç bir nüfusa sahip olduğunu, buna bağlı olarak da çalışan sayısının fazla, emekli sayısının az olması gerektiğinin altını çizmek isterim. Geçmiş yıllarda izlenen yanlış politikalar sonucu emeklilik yaşının inanılmaz ölçülerde aşağıya çekildiğini hep birlikte gördük. Oysa AB emeklilik yaşını 65 olarak belirlemişti. Bir kere, dünyada bu şekliyle bir sosyal sigorta kurumu yok. Sağlık hizmeti, sigortacılığı aşmış durumda. Sosyal Sigortalar Kurumu birer fon kuruluşları olmak ve profesyonel yöneticiler tarafından yönetilmek zorunda. Elde edilen kaynağın çok iyi değerlendirilmesi, hesaplarının çok iyi yapılması ve böylece her genel kurula, 50 yıllık akteriye hesabıyla beraber idarenin gitmesi gerekir. Türkiye`de sosyal güvenlik kurumlarında çok başlılık olduğu unutulmamalı. Bu nedenle SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı`nın tasfiye edilerek, sistemdeki örgütlenmenin sadece sigorta branşında yapılması şart. Örneğin emeklilik, sağlık, işsizlik gibi gibi bu dalların ayrılması gerekli. Ve her dalın kendi içinde,tutarlı bir akteriye hesaplarının olması gerekir. Türkiye'de siyasilerin yanlış ve çıkar amaçlı politikaları yüzünden,
ülkemizde sağlık açısından 7 sınıf yurttaş yaratılmış
durumda; Böyle bir sisteme sağlıklı bir sosyal güvenlik sistemi diyebilir miyiz! Anayasa da şöyle bir ilke var; 'Tasada ve kıvançda birlikte olma'. Anayasaya göre eğer biz; tasada ve kıvançta birlikte likte olacak, hiçbir kişiye, aileye, sınıfa, zümreye imtiyaz tanımayacaksak, ortaya çıkan bu duruma kim nasıl cevap verebilir. Bütün yanlışlıklar tüm çıplaklığıyla gözler önündeyken, bu sistemin sil baştan yenilenmesi ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması gerekir.
Uzun dönemde de, hastanelerin tümüyle yerel yönetimlere devredilmesini istiyoruz. Böylece hastane işletmeciliğinin yapısının daha sağlıklı bir yapıya dönüşeceğine inanıyoruz. Bugün sağlık sistemi Türkiye'nin en sorunlu alanı. Bu alana müdahale etmenin zorluğu ortada. Ama mutlaka müdahale edilerek, çözüme kavuşturulması gerek. Bir SSK Okmeydanı Hastanesi'ni düşünün, bu hastanenin bütçesi, bir çok bakanlığın bütçesine eşit. Ama bakın Okmeydanı Hastanesi'ne, sağlıklı bir elektronik alt yapı yok, hastalar üst üste yığılı, ameliyat için insanlar günlerce sıra bekliyor. Ve maalesef sağlıklı bir sevk zinciri yok. Yani sırtında bıçak olan adamla, nezle olan adam aynı kuyruğa giriyor. Bunlar sistemin temel sorunlarından bazıları. Bu sistemden hekimler mutlu değil, işçiler mutlu değil, SSK'lılar mutlu değil, Bağ-Kur'lular mutlu değil.Yönetenlere sormak gerekir; 'Bu sistemden kim mutlu? ' Sistemden kimlerin mutlu ve memnun olduğunu bulursanız, sorunların nereden ve kimlerden kaynaklandığını ve en önemlisi nasıl çözüleceğini bulmuş olursunuz. Ki bu sistemden kimlerin mutlu olduğunu ve kazançlarının ne kadar büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Bizim düşündüğümüz ve hayata geçirmek istediğimiz modelde, hasta ile hekim arasına asla para girmeyecek.
Ayrıca sayın Okuyan, göreve geldikten sonra SSK'ya kurumlahiç ilgisi olmayan personeli işe aldı. Çalışma Genel Müdürü olarak göreve atadığı kişinin bile makamında rüşvet alırken yakalandığı biliniyor. Sayın Bakan SSK'yı zarara uğrattı. Kendisi şov yapacağına, SSK'nın kanayan yaralarına parmak basmalıydı. Ve kendisine bulunduğu yerin şikayet makamı olmadığı hatırlatılmalıydı. Hatırlayacağınız gibi, Türkiye'de ilk kez bir kamu kurumu yani DPT (Devlet Planlama Teşkilatı), hayata geçirmek istediği kart sistemine onay vermediği için bir bakan yani Yaşar Okuyan tarafından suçlandı. Ama DPT yaptığı basın açıklamasın da, bir bakanı açıkça hedef alarak, bazı şirketlerin kendisini yönlendirdiği suçlamasında bulundu. Bir bakana, 'seni bazı firmalar yönlendiriyor' suçlamasında bulunmak çok ciddi ve ağır bir suçlamadır. Sayın Okuyan bu suçlamaya ses bile çıkaramadı. Şöyle biraz geriye gidin; sayın Okuyan bakanlığa geldiği zaman hastanedeki kuyrukların bir yıl içinde son bulacağını söylemişti. Sonraki bir yıl yine aynı vaatte bulundu. Daha sonraki yıl da aynı vaatte bulundu. Ama kuyruklar bir türlü bitmedi. Vaatlerle kurumu sağlıklı bir yapıya geçiremezsiniz! Bir yerde dürüst davranılacaksa, bakan olarak işin gereği yapılacaksa, konu ince elenip sık dokunmalı, doğruları bulmak için çok iyi araştırma yapılmalı, belli firmaların baskısı altında kalmamalı. SSK'yı hak ettiği konuma ulaştıracağını söyleyen Okuyan'ın, ayrıca TAI’nin ayrıcalıklı taşeron firmalarla çalışması da, bir çok kuşkuyu üstüne çekmiştir. Benim dönemimde kurumun çıkarlarını ön planda tutar, konunun uzmanlarını bulur onların bilgilerinden yararlanır ve doğruları araştırarak, bilimsel verilerin ışığında hareket ederdik. Bunun en güzel örneği de; Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Kürsüsü'ne bağlı Vakıf ile yaptığımız işbirliğidir. Kuruma alacağımız tıbbı ihtiyaçların dökümünü çıkarttıktan sonra, ihale şartnamesini, yani ne istediğimizi neye ihtiyaç duyduğumuzu ne almamız gerektiğini, uzman kadrolardan oluşan bu vakıfa hazırlattık. Böylece, 'En kaliteli malı en ucuza nasıl alabiliriz' düşüncesini de hayata geçirmiş olduk. Neticesinde hiçbir sorun çıkmazken. aldığımız sonuç çok iyi oldu. Ve biz, uzman kadrolardan oluşan bu vakıfla sözleşme imzalamıştık.
Türkiye nüfusunun neredeyse yarısını şemsiyesi altına alan,
Türkiye'nin en büyük sosyal güvenlik kurumu olan SSK'yı kısa vadede ayakta
tutabilmek ve yarına taşıyabilmek için, sağlıklı bir idari yapılanmanın
zorunluluğu asla
unutulmamalı. 1948 doğumlu olan Kılıçdaroğlu, ilk ve orta öğrenimini Anadolu'nun çeşitli il ve ilçelerinde tamamladıktan sonra, 1971 yılında Ankara İkdisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden misi’nden mezun oldu. Aynı yıl hesap uzman yardımcılığı sınavını kazanan Kılıçdaroğlu, Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Kılıçdaroğlu, hesap uzmanı olduktan sonra, bir yıl süre ile Fransa'da kaldı. 1983 yılına kadar Gelirler Müdürlüğü'ne daire başkanı olarak atandı. Daha sonra aynı genel müdürlükte, genel müdür yardımcısı olarak görev yaptı. Kılıçdaroğlu, 1991 yılında Bağ-Kur, 1992 yılında da SSK Genel Müdürlüğü'ne atandı. Kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda müsteşar yardımcılığı da yapan Kılıçdaroğlu, 1994 yılında 'Ekonomik Trend Dergisi'nce yılın bürokratı seçildi. Kılıçdaroğlu, 1999 yılının Ocak ayında kendi isteği ile SSK Genel Müdürü görevinden emekliye ayrıldı. 8.Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarında, 'Kayıtdışı Ekonomi Özel İhtisas Komisyonu' başkanlığı da yapan Kılıçdaroğlu, halen Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olarak çalışmakta. Evli ve üç Çocuk babası olan Kılıçdaroğlu'nun, çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış çok sayıda makalesinin yanı sıra yayınlanmış eserleri de bulunmakta. Yayılanmış
Eserleri: Yayınlanmamış
çalışmaları Haber : Tezcan TAN Fotoğraflar : Tan ÖNDER |