Sağlık ve Bilişimde Objektif Haber

  English

Mutlaka Özerk Olmalı

          SSK'daki sorunlar azalmak yerine, gün geçtikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Sorunların çözümü ve sağlıklı bir yapıya kavuşması için, SSK'nın idari ve mali acıdan mutlaka özerkleştirilmesi gerektiğini savunan SSK eski Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu, görevinden ayrılan eski bakan Yaşar Okuyan'ı da sorunların çözümünde samimi bulmadığını söyledi. Okuyan'nın istifasının ardından kısa bir söyleşi gerçekleştirdiğimiz Kılıçdaroğlu sorularımızı yanıtladı. Bugün SSK'yı nasıl değerlendiriyorsunuz?  

          Türkiye'nin en büyük sosyal güvenlik kurumu olan SSK,  Türkiye nufusunun neredeyse yarısını şemsiyesi altına alıyor. Bu büyük yapıyı taşıyabilmek için de,  sağlıklı bir idari yapılanma gerekiyor. İdari yapılanma olmadığı zaman  sistem hantallaşıyor, bilgi üretemiyor, işleyişlerde büyük zaaflar ortaya çıkıyor. Bu durumla ilgili olarak benim başkanlığım döneminde. 'SSK Başkanlığı' diye farklı bir model önermiştim. SSK'nın idari yapılanmasının, mali ve idari açıdan özerk olması, yani mümkün olduğu kadar siyasi baskı ve çekişmelerden uzak, kendi içinde sağlıklı bir kurum kültürü oluşmuş bir yapılanma olması gerektiğini savundum. Bakan Okuyan'ın yaptığı çalışma da, aşağı yukarı benim tasarım üzerine oturtuldu. Ama kurumun idari ve mali özerkliği yok edildi. Aşırı politik müdahalelere açık bir idari yapı ortaya çıktı. Şimdi anayasa mahkemesi bunu da iptal etti. Ve maalesef  kurumun şu anda bir yasası yok.

          “Kurumun mutlaka idari ve mali özerkliği olmak zorunda.”
          Türkiye`de sosyal güvenlik sistemini çökerten en önemli neden oy kaygısıdır. Sosyal güvenlik sisteminin iki  temel sorunu var; bunlardan birincisi sistemin örgütlenmesi, ikincisi ise sistemin uyguladığı yasalar. Yasalara göre, sosyal güvenlik kurumlarının maddi ve idari olarak tamamen "özerk" olması gerekli. Türkiye`de ise bu durum sadece kağıt üzerinde ve kurum açıkça siyasiler tarafından yönetiliyor. Ben hep şunu söyledim; kurumu siyasi çıkardan ve politik müdahaleden uzak tutmak gerek. Bunun için de, kurumu mutlaka ama mutlaka idari ve mali özerkliğe kavuşturmak gerekli. SSK`da bir genel müdürün görev süresi 1 yıl 4 aydır. Oysa SSK genel müdürleri son Bakan döneminde yani sayın Okuyan döneminde, 4 aydan daha az süreyle görevde kaldılar. Sayın Bakan döneminde görevinden alınan genel müdür sayısı dokuz. Düşünün bir kere, bir bakan döneminde, evet yalnızca bir bakanın görev döneminde, bir kurumun başkanı dokuz kez değişiyorsa, o kurumda ne kadar sağlıklı bir yapılanma ve sağlıklı bir işleyiş beklemek mümkündür! Tabi ki mümkün değildir.  Hele bu kurum SSK olursa. Çünkü; SSK gibi dev bir kurumun başına getirilen insandan üç ya da altı ay içinde büyük başarılar beklemek, olmayınca da görevine son vermek sağlıklı bir yapının oluşmasını engeller. Zaten o kişi daha işin başlangıcında; yani kurumu tanımaya çalışırken görevden alıyorsanız, o zaman sistemde bir hata var demektir.

          SSK'nın, Türkiye`nin yarısına hizmet veren bir kurum olduğunu unutmamak gerekir. Böyle bir kurumu bir bakanın iki dudağı arasına verirseniz ne olur. Bu sistemin mutlaka değişmesi ve kurumun idari ve mali özerkliklerin sağlanması gerekir. Bunun en güzel örneği; SSK eski Genel Müdürü Zekai Özcan'dır. Özcan'ı kim atadı? Sayın Okuyan. Özcan, Üç ay çalıştı sonra aynı bakan tarafından görevden alındı. Yargı kararı ile geri geldi. Koltuğunda iki saat oturdu, görevli olarak başka bir yere verildi. Özcan'ın kusuru varsa hep beraber üstüne gidelim. Ama yoksa bir bürokratı bu şekilde rencide etme hakkınız var mı? Sonra bu duruma düşürülmüş bir bürokrattan ne kadar verim beklersiniz.

          Başta bu tür hataları ortadan kaldırmak gerekir. Nasıl ki; BDDK, İMKB gibi büyük kurumlar da atamalara belli bir süre 3 ya da 6 yıl gibi getiriliyorsa, SSK'da da bu yapılmalı. Böylece atanan kişi hem siyasi baskılara direnebilsin, hem de görevini sağlıklı yerine getirebilsin. Ama maalesef  bu yapılmadı. Bu durum. durum 1945'lerde başlayıp, özellikle 1980 sonrası kurum ile ilgili yapılan yasalar ve değişiklikler nedeniyle de ciddi ve kalıcı zaafların ortaya çıkmasıyla, bugüne kadar uzanmıştır. Bu anlamda sayın Okuyan'ı tek sorumlu gibi suçlamak yanlış olur.

          Peki bütün sorumluluk siyasilere mi ait?
          Sorun mali yapının bozulmuş, idari yapının da tam anlamıyla sağlıklı işlemiyor olması. Evet bütün sorunların nedeni de  siyasiler. Çıkar uğruna çıkarılan yasaları düşünün. Örneğin; yapılan yasa değişiklikleriyle, emeklilik yaşı 38-40'a indirildi.

          Resen emeklilik uygulaması aslında hükümetin, toplu iş sözleşmesine dayalı olarak çalışan kamu işçilerinin aldıkları yüksek maliyetten kurtulmak için başvurduğu bir yöntem. Bu açıdan bakıyordu hükümet. Kendince şöyle düşünüyordu;  'Bunlar , sendikalı, yüksek maaş alıyorlar. O halde emeklilik süreleri dolanları resen emekli edelim. Yerine yeni işçi almayalım. Böylece tasarruf yapmış oluruz.' Tasarruf miktarı ne kadar, çalışan kişinin aldığı aylıkla, emekli olduğu tarih arasında aldığı aylık arasındaki fark kamunun tasarrufu olacak. Örneğin, diyelim ki ayda 800 milyon lira aylık alan bir kişi, emekli olduğunda diyelim 400 milyon alacak. Kamu 400 milyon lira eksik para ödemiş olacak sigortalıya. Bunun yerine yeni kişi alınmayacak ama devlet kamuda çalışacak işçileri taşeron yoluyla istihdam etme gibi bir politika izliyor.Taşeron yoluyla istihdamın özelliği ne, sendikasız olması, aşağı yukarı tümünün asgari ücret düzeyinde çalıştırılıyor olması. Aslında bu, dava konusu yapılabilir, ILO'nun bu konuyla ilgili sözleşmeleri, hukuk normları var.

          Bu da Türkiye'de sigortalının parası ile siyaset yapma anlamına geliyor. Bu nedenle Türkiye çok ağır bir bedel ödedi ve ödemeye devam ediyor. Daha sonra emeklilik yaşı tekrar yükseltildi. Güzel bir karar. Ama şu bilinmeli ki; siyasilerin bu güne kadar izlediği yanlış politikaları nedeniyle,  kurumun kendi mali yapısını düzelte bilmesi için koca bir yirmi yıla ihtiyacı var.

          Zaten AB'de emeklilik yaşını 65 olarak belirlememiş miydi?

          Evet doğru AB emeklilik yaşını 65 olarak belirlemişti.Türkiye`de sosyal güvenlik sisteminin iyi çalışamadığını ve sosyal güvenlik kurumlarının verdiği açığın gün geçtikçe büyümeye devam ettiği herkes tarafından biliniyor. Ayrıca, Türkiye`nin genç bir nüfusa sahip olduğunu, buna bağlı olarak da çalışan sayısının fazla, emekli sayısının az olması gerektiğinin altını çizmek isterim. Geçmiş yıllarda izlenen yanlış politikalar sonucu emeklilik yaşının inanılmaz ölçülerde aşağıya çekildiğini hep birlikte gördük. Oysa AB emeklilik yaşını 65 olarak belirlemişti. Bir kere, dünyada bu şekliyle bir sosyal sigorta kurumu yok. Sağlık hizmeti, sigortacılığı aşmış durumda. Sosyal Sigortalar Kurumu birer fon kuruluşları olmak ve profesyonel yöneticiler tarafından  yönetilmek zorunda. Elde edilen kaynağın çok iyi değerlendirilmesi, hesaplarının çok iyi yapılması ve böylece her genel kurula, 50 yıllık akteriye hesabıyla  beraber idarenin gitmesi gerekir.

          Türkiye`de sosyal güvenlik kurumlarında çok başlılık olduğu unutulmamalı. Bu nedenle SSK, Bağkur ve Emekli Sandığı`nın tasfiye edilerek, sistemdeki örgütlenmenin sadece sigorta branşında yapılması şart. Örneğin emeklilik, sağlık, işsizlik gibi gibi bu dalların ayrılması gerekli. Ve her dalın kendi içinde,tutarlı bir akteriye hesaplarının olması gerekir.

          Türkiye'de siyasilerin yanlış ve çıkar amaçlı politikaları yüzünden, ülkemizde sağlık açısından 7 sınıf yurttaş yaratılmış durumda;   
- TBMM üyeleri
- Bazı büyük bankalar ve kuruluşlar ile özel emekli sandığına tabi olanlar
- Emekli sandığına tabi olanlar
- SSK'lılar
- Bağ-Kur'lular
- Yeşil Kartlılar
- Hiçbir sigortası olmayanlar

          Böyle bir sisteme sağlıklı bir sosyal güvenlik sistemi diyebilir miyiz!  Anayasa da şöyle bir ilke var; 'Tasada ve kıvançda  birlikte olma'. Anayasaya göre eğer biz; tasada ve kıvançta birlikte likte olacak, hiçbir kişiye, aileye, sınıfa, zümreye imtiyaz tanımayacaksak, ortaya çıkan bu duruma kim nasıl cevap verebilir. Bütün yanlışlıklar tüm çıplaklığıyla gözler önündeyken, bu sistemin sil baştan  yenilenmesi ve sağlıklı bir yapıya kavuşturulması gerekir.

          Çözüm için projeleriniz nelerdir ?
         Başta da ifade ettiğim gibi, kurumun mutlaka idari ve mali özerkliği olmak zorunda. Ayrıca az önce değindiğim gibi, kurumlar kaldırılmalı ve örgütlenme sadece sigorta branşında yapılmalı. Biraz önce belirttiğim sınıfların en üstündeki sağlık hizmetinden en üst düzey ve kalitede yararlanıyor, en altındakinin ise hiçbir sosyal güvenliği yok. Örgütlenme kişilerin çalışma alanlarına göre değil, insan oldukları için olmalı. SSK`nın işi sadece sigortacılık olmalı. Ayrıca vergi numarası diye ilkel bir numarayı da kaldırmalı ve doğan herkese bir sosyal güvenlik numarası verilmeli. Hastane yönetimlerinin tek merkezde yönetilmesinin gerektiğine inanıyoruz. Bunun için Sağlık Bakanlığı'nın konuya dahil edilmesi gerekir.

          Uzun dönemde de, hastanelerin tümüyle yerel yönetimlere devredilmesini istiyoruz. Böylece hastane işletmeciliğinin yapısının daha sağlıklı bir yapıya dönüşeceğine inanıyoruz. Bugün sağlık sistemi Türkiye'nin en sorunlu alanı. Bu alana müdahale etmenin zorluğu ortada. Ama mutlaka müdahale edilerek, çözüme kavuşturulması gerek.

          Bir SSK Okmeydanı Hastanesi'ni düşünün, bu hastanenin bütçesi, bir çok bakanlığın bütçesine eşit. Ama bakın Okmeydanı Hastanesi'ne, sağlıklı bir elektronik alt yapı yok, hastalar üst üste yığılı, ameliyat için insanlar günlerce sıra bekliyor. Ve maalesef sağlıklı bir sevk zinciri yok. Yani sırtında bıçak olan adamla, nezle olan adam aynı kuyruğa giriyor. Bunlar sistemin temel sorunlarından bazıları. Bu sistemden hekimler mutlu değil, işçiler mutlu değil, SSK'lılar mutlu değil, Bağ-Kur'lular mutlu değil.Yönetenlere sormak gerekir; 'Bu sistemden kim mutlu? ' 

          Sistemden kimlerin mutlu ve memnun olduğunu bulursanız, sorunların nereden ve kimlerden kaynaklandığını ve en önemlisi  nasıl çözüleceğini  bulmuş  olursunuz. Ki bu sistemden kimlerin mutlu olduğunu ve kazançlarının ne kadar büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Bizim düşündüğümüz ve hayata geçirmek istediğimiz modelde, hasta ile hekim arasına  asla para girmeyecek.

          SSK'daki en büyük sıkıntılardan birinin yapılan yolsuzluklar olduğu biliniyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
          Eğer sistem siyasi müdahalelere açık ise yolsuzluğun olması da doğal. Ki son çıkan katrilyonluk yolsuzluğu Ankara DGM Savcılığı soruşturuyor. Türkiye'de tıbbi ihtiyaçların alımı ciddi bir sıkıntı, hele SSK'da. Bu nedenle bazı kişilerin ve firmaların kazançları uğruna SSK'nın aleyhine oluşturulmuş bir fiyatlanmanın mutlaka terk edilmesi gerekir. Ayrıca sorunların çözümü ve yolsuzlukların ortaya çıkarılmasında, siyasi iradenin tüm gücünü ve samimiyetini ortaya koyması gerekir. Bu nedenle eski bakan Okuyan'ın  çok samimi olduğu kanısında değilim. Çünkü; yüzde 30'luk  hem de dolar bazında  indirim yaptığı tıbbi malzeme grubunun fiyatını, bir süre sonra bazı firmaların baskısıyla  geri aldı ve eski fiyatta çekti. O zaman sormazlar mı adama; 'Ne kadar samimisin ?' diye.

          Ayrıca sayın Okuyan, göreve geldikten sonra SSK'ya kurumlahiç ilgisi olmayan personeli işe aldı. Çalışma Genel Müdürü olarak göreve atadığı kişinin bile makamında rüşvet alırken yakalandığı biliniyor. Sayın Bakan SSK'yı zarara uğrattı. Kendisi şov yapacağına, SSK'nın kanayan yaralarına parmak basmalıydı. Ve kendisine bulunduğu yerin şikayet makamı olmadığı hatırlatılmalıydı. 

          Hatırlayacağınız gibi, Türkiye'de ilk kez bir kamu kurumu yani DPT (Devlet Planlama Teşkilatı), hayata geçirmek istediği kart sistemine onay vermediği için bir bakan yani Yaşar Okuyan tarafından suçlandı. Ama DPT yaptığı basın açıklamasın da, bir bakanı açıkça hedef alarak, bazı şirketlerin kendisini yönlendirdiği suçlamasında bulundu. Bir bakana, 'seni bazı firmalar yönlendiriyor' suçlamasında bulunmak çok ciddi ve ağır bir suçlamadır. Sayın Okuyan bu suçlamaya ses bile çıkaramadı.

          Şöyle biraz geriye gidin; sayın Okuyan bakanlığa geldiği zaman hastanedeki kuyrukların bir yıl içinde son bulacağını söylemişti. Sonraki bir yıl yine aynı vaatte bulundu. Daha sonraki yıl da aynı vaatte bulundu. Ama kuyruklar bir türlü bitmedi. Vaatlerle kurumu sağlıklı bir yapıya geçiremezsiniz!

          Bir yerde dürüst davranılacaksa, bakan olarak işin gereği yapılacaksa, konu ince elenip sık dokunmalı, doğruları bulmak için çok iyi araştırma yapılmalı, belli firmaların baskısı altında kalmamalı. SSK'yı hak ettiği konuma ulaştıracağını söyleyen Okuyan'ın, ayrıca TAI’nin ayrıcalıklı taşeron firmalarla çalışması da, bir çok kuşkuyu üstüne çekmiştir. Benim dönemimde kurumun çıkarlarını ön planda tutar, konunun uzmanlarını bulur onların bilgilerinden yararlanır ve doğruları araştırarak, bilimsel verilerin ışığında hareket ederdik. Bunun en güzel örneği de; Boğaziçi Üniversitesi Biyomedikal Kürsüsü'ne bağlı Vakıf ile yaptığımız işbirliğidir. Kuruma alacağımız tıbbı ihtiyaçların dökümünü çıkarttıktan sonra, ihale şartnamesini, yani ne istediğimizi neye ihtiyaç duyduğumuzu ne almamız gerektiğini, uzman kadrolardan oluşan bu vakıfa hazırlattık. Böylece, 'En kaliteli malı en ucuza nasıl alabiliriz' düşüncesini de hayata geçirmiş olduk. Neticesinde hiçbir sorun çıkmazken. aldığımız sonuç çok iyi oldu. Ve biz, uzman kadrolardan oluşan bu vakıfla sözleşme imzalamıştık.

          Son olarak şunu ifade etmek isterim ki; her şeyden önce, kurumun gerçek ihtiyaçları ama her alanda, yani kadro seçiminden, büro malzemesi alımına, en ufak temel ihtiyaç alımından ilaç alımına kadar doğru tespit edilmeli. Ve bu ihtiyaçlar politik tercihlerin dışında tutulmalı, bilimsel veriler ve doğrulardan hareketle çözmeli.

          Türkiye nüfusunun neredeyse yarısını şemsiyesi altına alan, Türkiye'nin en büyük sosyal güvenlik kurumu olan SSK'yı kısa vadede ayakta tutabilmek ve yarına taşıyabilmek için,  sağlıklı bir idari yapılanmanın zorunluluğu asla unutulmamalı.
 

         Kılıçdaroğlu Kimdir?

          1948 doğumlu olan Kılıçdaroğlu, ilk ve orta öğrenimini Anadolu'nun çeşitli il ve ilçelerinde tamamladıktan sonra, 1971 yılında Ankara İkdisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nden misi’nden mezun oldu. Aynı yıl hesap uzman yardımcılığı sınavını kazanan  Kılıçdaroğlu, Maliye Bakanlığı'nda göreve başladı. Kılıçdaroğlu, hesap uzmanı olduktan sonra, bir yıl süre ile Fransa'da kaldı. 1983 yılına kadar  Gelirler Müdürlüğü'ne daire başkanı olarak atandı. Daha sonra aynı genel müdürlükte, genel müdür yardımcısı olarak görev yaptı.

          Kılıçdaroğlu, 1991 yılında Bağ-Kur, 1992 yılında da SSK Genel Müdürlüğü'ne  atandı. Kısa bir süre Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nda  müsteşar yardımcılığı da yapan Kılıçdaroğlu, 1994 yılında 'Ekonomik Trend Dergisi'nce yılın bürokratı seçildi. Kılıçdaroğlu, 1999 yılının Ocak ayında kendi isteği ile SSK Genel Müdürü görevinden emekliye ayrıldı.

          8.Beş Yıllık Kalkınma Planı çalışmalarında, 'Kayıtdışı Ekonomi Özel İhtisas Komisyonu' başkanlığı da yapan Kılıçdaroğlu, halen Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi  olarak çalışmakta. Evli ve üç Çocuk babası olan Kılıçdaroğlu'nun, çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmış çok sayıda makalesinin yanı sıra yayınlanmış eserleri de bulunmakta.

Yayılanmış Eserleri:
- 1948 Türkiye İktisat Kongresi
- Kayıtdışı Ekonomi ve Bürokraside Yeniden Yapılanma Gereği
- İşsizlik Sigortası Kanunu-Yorum ve Açıklamalar

Yayınlanmamış çalışmaları
- Türkiye'de Sosyal Güvenlik Sistemi-Sorunlar... Çözümler
- Türkiye'de Sağlık Sistemi-Sorunlar... Çözümler

Haber : Tezcan TAN    Fotoğraflar : Tan ÖNDER

(12.10.2002)