|
Tek Kartla Sosyal Güvence
'Doktorun
akıllısı hasta ile uğraşmaz, sağlıklısı ile uğraşır, onu hasta
etmemeye çalışır. Hastalıkların tedavisi pahalıdır'
Japon atasözü
Gelir dağılımı en bozuk ülkeler arasında ilk
sıralarda yer alan ülkemizde, sağlık sektöründeki eşitsizlik çözüm bekliyor. Tüm
yurttaşların, devletin güvencesinde ayrımsız sağlık hizmeti alma hakkının;
ulaşılabilir,nitelikli ve eşit olması gerektiğini vurgulayan CHP MYK üyesi Prof.
Dr. Haluk Koç, sağlıktaki kaynak darlığının yapay bir sorun olduğunun
altını çizdi.. 'Tek kartla Sosyal Güvence Projesi'yle sorunların çözüleceğine
inanan Koç ile Çözüm Haber olarak, projesi üzerine kısa bir söyleşi
gerçekleştirdik.
“Tek kartla
Sosyal Güvence Projesi”yle amaçlananlar nelerdir? Ülkemizde yaşanan sağlık
sorunlarını görmek için çok uzağa gitmeye gerek yok. Başkentimizin semtlerinden
isterseniz Çinçin' e ya da Mamak'ın sırtlarına gidelim. Hala pis sular içinde
oynayan, belli aşıları yapılmamış çocuklar, normal bir gebelik sürecini sağlık
denetimi dışında geçiren kadınlar. Bunlar acı gerçekler. Bu korkunç manzara, bir
Afrika ülkesi düzeyinde çok kötü bir sağlık profili veriyor. Bu ülkede, yetersiz
altyapı nedeniyle kentlerde bir depremde 10 saniyede 45 bin insanını
kaybedebiliyor, yetersiz karayolu altyapısı ile kuralsızlık içerisinde her gün
15-20 vatandaşını çok rahatlıkla ölüme gönderebiliyor. O zaman bu ülke insanına
birinci kademede eşit, ulaşılabilir bir sağlık hizmeti verebilecek bir
sağlık sistemini de oluşturma gücünü sergilemesi gerekiyor. Bu nedenle
projelerimizi hayata geçirmek için hızlandırdık.
İlk olarak, tüm yurttaşları, sosyal ve ekonomik durum ayrımı gözetilmeden sosyal
güvenlik kapsamı içine alacak, kamu sağlık ve sosyal güvenlik kurumlarının tek
elden yönetimi sağlayacak, Yeşil Kartyerine, tüm yurttaşlara, ayrımcı
olmayan Sosyal Güvenlik Kartı verilecek. Belirli gelir düzeyinin üzerinde
olanlar, dilerlerse Ulusal Sosyal Güvenlik Sistemi'nin dışında kalarak özel
sağlık hizmeti (ve sosyal güvenlik hizmeti) alabilecekler. İnsanlara önce, eşit,
nitelikli, ulaşılabilir bir sağlık hizmeti sunma özgürlüğü verilmeli. Ancak
ondan sonra isterse zengin işadamı, İstanbul'da Emirgan'daki sağlık ocağı
yerine; 'Ama benim vaktim yok. “Ben çok önemli bir insanım Amerikan
Hastanesi'ne, Florans
Nightingale'e ya da başka özel, hastanede sorunumu hallederim”' diyerek seçme özgürlüğüne
sahip olabilir. Bunun sağ politikayla, sol politikayla hiçbir
ilgisi yok. Bu, Türk insanının ihtiyacı olan bir
sağlık sisteminin belli bir iradeyle mutlaka gerçekleştirilmesi gereken en
önemli kısmı olacaktır.
SSK'sı,
Emekli Sandığı, Bağ-Kur'u, ya da herhangi bir güvencesi olmayan, herkesin bir
kartı olacaktır. Yani Türkiye'nin en zengin işadamından varoşlardaki
insanına kadar, tüm yurttaşlara ayrıcalık gözetilmeden sosyal güvenlik
kartı verilecek; halen sosyal güvencesi olmayanlar, her çeşit sağlık
hizmetinden ücretsiz yararlandırılacaktır.
Kısa vadede ne kadar çözüm
olabilir ?
Tabi bu kartları
dağıtıp, birden bire bu sistemi kurabilmenin imkanı yok. Önce
ilk iki yılda birinci kademeyi net amacına uygun tarzda hizmet verecek şekilde
yapılandırmak gereklidir. Hem teknik donanımla, hem standart kadro norm
donanımla. Ve ondan sonra bu yapıyı oluşturduktan sonra
herkese o kart içerisinde bir sosyal güvenlik numarası verilecektir. Tek numara
olacaktır. Türkiye'de gerçekleştirilmiş bir Mernis No Projesi var, Mernis No
kullanılabilir. Mernis projesindeki yapı da aynı şekilde.
Tek kart o. Anayasa'nın 56. maddesi
de çok net buyuruyor. Sağlık olayını mutlaka, mutlaka kamu adına tek bir
otoritenin denetimi altına vermek yani Bağ-Kur’du, SSK'ydı, Emekli Sandığı'ydı,
kamu ve kurum ve kuruluşları. Bütün bunları aşıp tek elden yürütülecek bir
merkezi otorite ile sağlık hizmetlerinin organizasyonu. Daha sonra 6 bin
sağlık ocağı bütçe gelirlerinden olmayabilir, çeşitli fonlarla desteklenerek,
proje desteği alarak, alarak,çok kısa bir sürede bir bilgisayar ağıyla online
hale getirmek mümkün olacaktır.
‘Sosyal devlet kendini
hissettirmeli'
11-13
milyonun kimsesi yok. Onlara devlet olarak sen vereceksin. Sen bu insanları
askere gönderip “Vatan sağ olsun” dedirtebiliyorsun anasına babasına. Sen bu
insanları çok kolay yitirebiliyorsun. Devlet, Yalova'da deprem olduğunu 36 saat
sonra öğrenebildi ve binlerce insanımızı kaybettik. Bu insanlara görevini de
yapmak zorundasın. Bu ülkenin insanlarının, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik
alanında mutlaka sosyal devleti hissetmesi gerekir. Bunun sağı solu yok. Yani bu
kadar bunalmış bir toplum. İhtiyacı olduğu zaman sağlık hizmetine
ulaşılabilmesi, eğitimde fırsat eşitliği yakalaması gereklidir. Bu sorunları
çözemezseniz siz bu toplumu aynı düdüklü tencerede, süresi dolmuş, zamanı geçmiş
bir buhar baskısına tutmuş olursunuz. Patlamalara açık hale getirirsiniz. Sağlık
hizmeti alma hakkı; ulaşılabilir, nitelikli, eşit olmalıdır.
Genel Sağlık
Sigortası ile İlgili düşünceleriniz nelerdir?
Genel Sağlık Sigortası
(GSS) rejimleri bir örgütlenme ya da sağlık hizmeti sunum modelleri değil
fakat bir finansman yoludur. Pahalıdır, yılların deneyimi ile zengin ülkelerin bile
işletemediğini ortaya koymuştur. Dolayısıyla terk edilmektedir!
GSS, aslında bir sağlık değil, ödenen
primle sınırlı bir hastalık sigortasıdır (dikkat;sağlık değil, hastalık
sigortası!) ve pahalıdır. Asıl gerekli, bilimsel ve ekonomik olan ise,
sanıldığının tersine insanların sağlıklarının korunup geliştirilmesi ve
sürdürülmesi ile tedavi edici hizmetlere olan gereksinimin en aza
indirilmesidir. Ancak bu tür koruyucu sağlık hizmetler tüm dünyada kamu eliyle
sunulmakta ve ticari kazanç sağlamamakta, kamusal yarar doğurmaktadır. Özel
sigorta kesimi ise sağlık sektöründe kazanç peşindedir. Bu yüzden, Genel Sağlık
Sigortası dayatılmakta, halk yığınları acımasızca aldatılmaktadır. Genel sağlık sigortası veya kişisel sağlık sigortası, aile
hekimliği , özelleştirme gibi kavramlar kulağa hoş gelen, fakat hem ülkemiz
gerçekleri ve olanaklarıyla uyuşmayan, hem de tüm dünyada giderek terk edilen
tıkanmış ve bedelini ödeyemeyeceğimiz pahalı politikalardır.
Türkiye' de
sağlık politikası ve sağlık çalışanlarının niteliksel/niceliksel yapısı hakkında
neler düşünüyorsunuz?
Türkiye'nin tıpkı bir ulusal dış politikası gibi, ulusal savunma politikası gibi
bir ulusal sağlık politikası olmalı. Her gelen siyasi iradenin kendine göre
yorumlayabileceği bir sağlık politikası da olmamalı. Bir ulusal hedefi olmalı.
Ulusal hedefimiz ne? Buna, ne A partisi ne B partisi karşı çıkabilir.
Hiç kimse karşı çıkmaz. İnsanlar hepimizin, insanlar bizim anamız
kardeşimiz. Bu insanlara biz bu hizmeti onları mutlu etmek için sunma
konusunda bir anlaşmazlığımız olmamalı. “Efendim ben çok liberalim, efendim
buna devlet karışmasın” şeklindeki bir yaklaşım doğru değildir. Devlet de
olacak, özel sektör de olacak. Ama sen önce bir sistem kur.
Hiç kimseyi bu işin dışında bırakma. İsteyen bu sistemden faydalanmayıp
özel hastane olsun, özel hekim olsun her şeyden faydalansın.
Anadolu'da İl sağlık Müdürleri var biliyorsunuz. Bu
sağlık müdürleri tamamen o bölgedeki kasaba eşrafının eşrafının ya da iktidar
siyasi partisinin yakınlığına göre atanmış yaptığı görevin farkında olmayan,
geneli için konuşuyorum. Tabi ki farklı olanları tenzih ederek konuşuyorum.
Yaptığı görevin ne olduğunu amacını bilmiyor. Sanki orası bir siyasi görev
makamı gibi doldurulmuş. Ve bunları kabul etmek mümkün değil. Ve bunlar devletin
kontrolündeki hastaneler olsun, sağlık ocakları olsun, sağlık personeli. Çok
büyük bir siyasi yandaşlık eziyeti altında bilhassa son üç yıldır yargı
kararlarına rağmen savrulmuş vaziyetteler. Çok büyük bir çalışma çalışma
huzursuzluğu söz konusu olmuştur.. Yargı kararlarını hiçe sayarak ben bildiğimi
yaparım, o benden, bana yakın yaklaşımı çok yanlıştır.. Oradaki kişi yapacağı
kutsal görevin farkında değil, sadece kendisine atayan siyasi otoritenin,
siyasi amaçlarına hizmet etme noktası olarak kullanıyor. Böyle bir şey olur mu?
Hastanın, hastalığın A partisi, C partisi olur mu? Böyle bir ayrım olur mu?
Mümkün mü? Bunu aşmak zorundayız. Nasıl yapılıyor sağlık personelinin ataması.
Tamamen Sağlık Bakanlığı'nın iradesiyle. Tabi ki bir kamu otoritesi bunu da
etkileyecek. Ama yargıda nasıl yapılıyor? Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu var.
Bir savcı ataması, bir hakim atanması sadece bir Adalet Bakanlığı'nın
atama yetkisinde değil. O kurul toplanıyor. O kişinin mesleki riyakati,
başarısı, geçmişi, sicili, hepsi değerlendiriliyor. Belli kademeler var, hak
eden hak ettiği yere getiriliyor. Ama sağlıkta öyle değil.. Devletin eğitim
veren şef ve şef yardımcılığı kadroları. Eğitim veren diyorum bakın. O kadroya
atadıktan sonra 20 yıl emekli olana kadar o kişi asistan yetiştiriyor. Bu kişi
yetersizse o yeri hak etmiyor ve bir siyasi koruma altında o yere geldiyse, siz
o kişinin yetiştireceği asistanın uzmanın daha sonra ülkeye yapacağı hizmetin
kalitesini düşünün. Bunlar acı gerçeklerdir. Ben hep şu tespiti de yapıyorum.
Bugün A partisi evet doğru. Ama yarın da B partisi. Sürekli aynı yanlış mı
yapılsın? O zaman olayı bir standart norma oturtalım. O zaman TTB'yi (
Türk Tabipleri Birliği) alalım, Türk Hemşireler Derneği'ni alalım.
Herkesin bir sicili var. Herkesin değişik çalışmaları ve kıdemi var. Kim nereye
layık ise, kim nereyi hak etmişse. Önce yapılan erozyonu tamir edelim,
bunlardan sonra da hak edeni hakhak ettiği yere meslekte
başarı ve bütün özelliklerini dikkate alarak hak ettiği yere atanmasını
sağlayacak bir sistem oluşturalım. Bu iş barışı ve çalışma barışı
açısından önemlidir. Sağlık çalışanlarının huzuru için önemlidir. Bu da
öncelikli hedeflerimizden bir tanesi. Atamalarda
hizmet alanının özelliği ve personelin bu alandaki yeterliği, bunu kanıtlayan
belgelere dayanılması koşuldur. Mevzuat buna göre bağlayıcı ve yaptırımlı olarak
düzenlenmelidir. Bir
diğeri sağlık müdürleri. Sağlık müdürleri öncelikli olarak halk sağlığı
uzmanlarından oluşacak çünkü onların eğitimleri bu. Halk sağlığı uzmanı. Bu çok
temel bir tercihtir. Sağlık Müdürlüklerine Halk Sağlığı Uzmanlarının atanması
için yasal düzenleme yapılmalıdır. Demin söylediğim gibi görev yerinin etki
alanını ya da görev sahasının ağırlığını hissetmeyen bir kişiyle o görevi
sürdürmek mi önemli, yoksa bu hizmet alanında uzmanlaşmış bir kişinin
atanması mı önemli. Buna da önemle özen göstermek gerekiyor.
‘Türkiye'de insan gücü eksiği
yok' Türkiye'de
yaşanan temel bir sıkıntı daha var. Kamuda çalışan hekimlerimizin yarım gün
çalışma statüsüyle özel işyerlerinde de çalışmaları. Hastane-özel işyeri
arasında etik sorunlar doğuruyor. Meslek ahlakını da rencide edebilecek birtakım
olgular söz konusu. Hekimlerin de sağlık çalışanlarının da ücretlendirme sistemi
bugün toplumun diğer bütün kesimleriyle oldukça sıkıntılı bir konu. Onu hepimiz
biliyoruz. Yani bu sistemin iddialı bir şekilde devreye sokulabilmesi, sadece
bir politik kararlığı yeterli
kılmıyor. Onun uygulanabilir olması için onu uygulayacak olan
kademelerin de takviye edilmesi gerekiyor. Tabi özendirme ile
ilgili ücretlendirme bakımından diğer sosyal yal haklar bakımından
bir takım sosyal haklar var. Tam gün çalışmasını
özendiriyorum dendiği zaman neyle özendirileceğini koymak gerekiyor. Genelde ücret bazında
ortaya çıkacak ancak onun dışında da Türkiye'nin değişik hizmet bölgelerinde de farklı bir takım
muafiyetler, kolaylıklar, avantajlar tabi ki getirmek
gerekecek.
Tıp
fakülteleri ve sağlık personeli yetiştiren kurumların eğitim programları,
toplumun gereksinimini karşılayacak düzeyde olmalıdır. Günümüzde sorun nicelikte
değil, nitelik alanındadır Bugün Zorunlu hizmet uygulanmaya çalışılıyor.
Sağlıkta uygulanan yanlış politikalar eğitimde eğitimde uygulanan yanlış
politikalar, bir hekim fazlası ortaya çıkartmış durumda. Türkiye'de bir insan
gücü eksiği yok sağlıkta bu çok net. Türkiye'de şu anda bir hekim fazlalığı da
olduğu hepimizin malumu. Bir hekim enflasyonu
yaşanıyor.
Haluk Koç Kimdir?
Tıp
alanında bilimsel çalışmalarıyla tanınan Prof. Dr. Haluk Koç, 1954 İstanbul
doğumlu. Samsun’lu olan Koç, 1973 yılında bitirdiği Galatasaray Lisesi'nin
ardından Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi. Koç, 1979-1983 yılları
arasında AÜ Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Ana Bilim Dalı'nda İç Hastalıkları
Uzmanlığı öğreniminin sonrasında, askerlik görevini 1984-1985 yılları arasında
Ankara GATA Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı bünyesinde yaptı. Koç zorunlu
hizmetini de 1985-1988 yılları arasında SSK Malatya Hastanesi'nde yaptı.
1988-1990 yılları arasında Hematoloji Yan Dal Uzmanlığı , Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı'ndan mezun olan Koç, 1990 yılında
'Üniversite Doçentliği' akademik unvanını aldı. Fransızca ve İngilizce'yi çok
iyi konuşan Koç, 1996 yılında da Profesörlüğe yükseltildi.
Aldığı
görevler; AÜ Tıp Fakültesi
Hematoloji Bilim Dalı Başkanı (1997-2000) Türk Hematoloji Derneği Genel
Sekreteri (1996-2001) Türk Hematoloji Derneği Kemik İliği
Transplantasyonu Alt Grup Başkanı (1996-2001) 2003 yılında gerçekleşecek Avrupa Kan ve Kemik İliği
Transplantasyonu Kongresi'ne de başkanlık yapacak olan Koç'un yurtiçi ve
yurtdışında yayınlanmış 200'den fazla makalesi
bulunuyor.
Haber : Okan KÜÇÜKERSAN Fotoğraflar : Tan
ÖNDER
|