Sağlık ve Bilişimde Objektif Haber

  English

Sade ve Doğaya Uyumlu Safranbolu Evleri

Safranbolu evleri, karşılıklı yamaçlar üzerine serpilmiş, kerpicin ve ahşabın ritmik dansı eşliğinde geleneksel, sade ve doğaya yakışan beyaz kostümleri ile karşılıyor bizleri. Sert geçen kışlara meydan okumak için birbirlerine sokulmuşlar sanki. Birbirlerinin görünümünü bozmayacak biçimde özenle yerleştirmiş gizemli bir el. Huzuru ve mutluluğu arayan insanların tahta süslemelerinde anlattıkları ilginç hikayelerini, içlerinde gizledikleri zenginliklerini yalın ve gösterişsiz tarihi evlerinin içlerinde biriktirmişler. Bu yüzden zengin ve fakir dışarıdan farkedilmez olmuş.

Adını çiğdeme benzeyen, eflatunmor çiçekli Safran adlı bitkiden alan Safranbolu, dünyada ve Türkiye'de (İstanbul, İzmir, Adana, Birecik) bu bitkinin yetiştiği nadir yerlerden biridir. Eski Yunan ve Roma'dan beri boya maddesi ve ilaç etkisi nedeniyle eczacılıkta, boyacılıkta ve yemeklerde katkı maddesi olarak kullanılan safran, kendi ağırlığının yüz bin katı suyu boyayabiliyor. Yüz bin çiçekten toplanan tepeciklerin ağırlığı ise ancak 1 kg oluyor. Homeros ve Hippokrates'in de sözünü ettiği safran, Moğolların Çin'e, Arapların İspanya'ya, Haçlıların Avrupa'ya yaymaları sonucu İspanya, Fransa, Sicilya, İran ve Keşmir'de uzun yıllardan beri yetiştiriliyor.

 

            Safranbolu, 17. yy da İstanbul-Sinop kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi oluşu nedeniyle bölgede ticaretin gelişimine olanak sağlayarak zenginleşmiş. Osmanlı kent dokusunu günümüze değin koruyabilen, toplumunun günlük yaşantısının en ince ayrıntısına kadar hizmet sunan tarihi evleri ile UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine alınan değerli turizm merkezlerinden birisi olmuş.

            Safranbolu'nun adı antik dönemde tarihçi Homeros'un İlyada Destanı’nda Paplagonya olarak geçmiş.  Bölgede, sırası ile Hititler, Lidyalılar, Persler, Helenler, Romalılar, Selçuklular, Çobanoğulları, Candaroğulları ve Osmanlılar egemenlik kurmuş. Pers ve Helenistik dönemlerini yaşadıktan sonra Roma, Bizans döneminde yoğun bir yerleşme alanı olmuş. Zafaran Bolı olan yerleşim yerinin adı, Rumlar tarafından yine safran kenti anlamında gelen Safranpolis veya Teadorapolis  adı ile kullanılmış.

 

            Safranbolu'daki tarihsel yapılar, çoğunlukla kare ya da kareye yakın planlı, düz çatı ya da kubbe ile örtülü, moloz taşın yalın mimari örneklerinden oluşmuş. Karşılıklı yamaçlara dağılmış bu evler birbirlerinin görünümünü bozmayacak biçimde özenle yerleştirilmiş. Dar, kıvrımlı sokak dokusunu izleyen bu yapılar, çoğunlukla yüksek duvarlar üzerine kurulmuş, dışa taşkın üst katlar yapıya estetik bir görünüm de kazandıran eli böğründelere oturtulmuş. Ahşap çatkılı, taş ve topraktan, kerpiç örgülü duvarlar beyaz badana ile boyanmış. Meyve bahçeleri içindeki konumları, planları, selamlık köşkleri, iç düzenlemeleri, sedirlerle çevrili fıskiyeli havuzları, tavanlar, kapılar, dolaplardaki ahşap işleri, yaşmaklı ocakları, geniş saçakları, kabaralı süslü halkalı kapıları ile Safranbolu evleri, İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Tarihi ve Restorasyon Entitüsü'nün öncülüğündeki çalışmalarla koruma altına alınmış ve yöre sit alanı olarak belirlenmiş.

            Civardaki sert mavi kalkerlerden iyi cins kireç yapılmış ve bu kalkerler yapı taşı olarak kullanılmış. Küfünk denilen gözenekli hafif bir taş ahşap çatkı dolgusu ve testere ile kesilerek baca yapımında kullanılmış. Çatılarda, elde yapılmış ve pişirilmiş kremitler kullanılmış. Hemen hemen tüm yapılarda, çok iyi nitelikte ve bol ahşap kullanılmış.

 

            Genellikle geniş bir bahçe içinde, erkek ve kadın girişi ayrı olarak inşaa edilen yapıların her odasının duvarının içine gömme banyo yerleştirilmiş. Kapılarda, duvarlarda ve tavanlarda ahşap işçiliği çok detaylı olarak işlenmiş, giyotin pencereler evlerin içinin aydınlık olmasını sağlamak amacı ile oldukça dar ve uzun yapılmış.

 

            Hemen hemen her ailenin yazlık ve kışlık olmak üzere iki ayrı eve sahip olması, evlerin büyüklüğü, düzgün, sağlam yapılışı, iç düzenlemenin zenginliği, geniş, bol meyveli, içinde havuzu, havuzlu köşkü olan bahçeleri  bölgedeki zenginliğin en iyi ifadesi olmuş. Zenginliğe rağmen bölgede yaşayan halkın yaşama felsefesi lükse düşkünlüğe dönüşmemiş. Gelenek, görenek ve din'e bağımlı, azla yetinen bir yaşama felsefesi ile tutumlu bir yaşam biçimi sergilenmiş. Herşeyde yalınlık öne çıkmış; Bölgedeki halk yere oturmuş, yerde çalışmış, yer yatağında yatmış, yerde yemek yemiş. İhtiyaçlarından öteye evde fazla eşya bulundurmamış. Süsleme bile malzemenin kendi yapısı içinde kalmış, malzemenin doğal görünüşü bozulmamış. Bu yüzden zengin ve fakir evleri kolay ayırt edilemez olmuş.

            Din ve gelenekler evi dışarıya kapamış, bu yüzden ev içi ve bahçeler yüksek duvarlarla ayrılmış. Kadınların yabancı erkeklere görünmemeleri için pencereler kafesli yapılmış. Bazen aynı evin içinde bile, kadınlarla ve erkeklerin ayrı ayrı yaşamaları için evler, selâmlık ve harem olarak ikiye bölünmüş. Bu düzen daha çok zengin evlerinde görülmüş. Selâmlık odaları biraz daha özenli ve süslü olarak yapılmış. Kadınların yakın aileden olmayan erkeklere görünmemesi için evin harem bölümünden selâmlığa hizmet eden kadınların kendini göstermeden yemek, kahve vb alıp vermesi için iki oda arasında bir  dönme dolap yapılmış.

 

            Bazı evlerin bahçelerine bir ya da birkaç odalı selâmlık köşkleri yapılmış. Ana oturma alanında, bazı evlerin alt katlarındaki selâmlık odalarında bir havuz yer almış. Evler, selâmlık köşklerine ayrı bir sokak kapısı ile bahçeden girilecek biçimde tasarlanmış. Bir tek odadan oluşan havuzlu bahçe köşklerine havuz odası orta havuzu, fıskiyesi, çevresinde sedirleri ve bazen kahve ocağı olan bu havuzlu odalar genellikle çokgen planlı yapılmış. Bağlar'da çeşme suyu olmayan bazı evlerde ortada bir kuyu, kenarında sedirler olan kuyu odaları inşa edilmiş. Bu odada da havuz odası gibi yazın serinlemek için oturulmuş, kuyuda ise su ve meyve soğutulmuş.

            Dinin gereği olarak evlerde bu işler için ayrılmış abdestlik ve gusülhaneler yapılmış. Yaşama birimi olan odaların duvar içlerine yerleştirilmiş banyolar boy abdesti almak için de düzenlenmiş. Geleneklerin sonucu olarak bulaşık suları, tuvalet suyu ile karıştırılmadan ayrılmış. Bulaşık yıkamak için kullanılan su ayrı bir yolla başka bir çukurda toplanmış. Evde ibadet için özel bir yer ayrılmamış, temiz olan her yerde, her odada namaz kılınmış.

(22.06.2010)