Sağlık ve Bilişimde Objektif Haber

  English

TEKSEB “Teknoloji Serbest Bölgesi” “Türkiye’nin Yarına Açılan Teknoloji Penceresi ”

           Teknoloji dünyasının sürekli olarak kendini yeniden yapılandırdığı günümüzde, Türkiye'nin yarınlara açılan ve kendi teknolojisini yaratma çabasını sergileyen en önemli merkezlerinin başında, Türkiye'nin ilk ve tek “Teknoloji Serbest Bölgesi” olan TUBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu) bünyesinde yer alan TEKSEB (Teknoloji Serbest Bölgesi) geliyor. TEKSEB Müdürü Kerem Özçelik, firmaların artık geçici önlemlerle günü kurtararak değil teknolojiye dayalı olarak gelişmek ve ilerlemek zorunda olduğunu vurguladı. Bu nedenle de Teknoparklar ile TEKSEB'in öneminin daha da arttığını ifade eden Özçelik ile, TEKSEB ve gelecek üzerine kısa bir söyleşi gerçekleştirdik.

           Özçelik, TUBİTAK/(MAM)'ın Marmara Araştırma Merkezi'nin 1992 yılında Ar-Ge yaparak bunun sonuçlarını ekonomik değere dönüştürmek isteyen firmaların kurulmasına ve geliştirilmesine destek olmak amacıyla “Teknoloji Geliştirme Merkezi”ni kurduğunu hatırlatarak,“Daha sonra ilk aşama evresini yaşayan yeni firmaların yer aldığı bu merkezin yanında, gelişme sürecinin daha ileri aşamalarına ulaşmış firmaların yer alabileceği daha büyük çaplı bir “Teknopark” kurulması fikri doğmuş ve bu amaçla hazırlanan “Teknopark Projesi”1998 yılında KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli Sanayi Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı) tarafından da onaylanmıştır. Bu onayla da TÜBİTAK/MAM bünyesinde oluşturulan Teknopark, Türkiye'nin ilk Teknopark’ı olarak ilan edilmiştir” dedi. Dünya’da yer alan teknoparklar ile ilgili yapılan araştırmalar sonucunda, bir çok ülkede teknopark firmalarına önemli teşvik ve avantajlar sağlanmış olduğunu ve bu desteklerin firmaların başarısında önemli bir rol oynadığının saptandığını anlatan Özçelik, Türkiye'de teknoloji üretmek, teknoloji geliştirmek ve mevcut teknolojileri uyarlamak amacıyla araştırma/ geliştirme yapmak isteyen kuruluşlara destekler sağlanması amacıyla Tekteknopark nopark statüsüne ek olarak serbest bölge statüsünün de kazandırılması için gerekli girişimlere başlandığını anlattı. Özçelik, yapılan çalışmaların sonrasında 1999 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile TEKSEB'in yer ve sınırlarının belirlendiğini ifade ederek bundan sonraki gelişme sürecini anlattı;“İki bin yılında Dış Ticaret Müsteşarlığı ile TEKSEB'in kurulup İşletmesine dair sözleşmeyi imzalayan TÜBİTAK/MAM, Bölge Kurucu İşleticiliği ve kiralama konularında çalışma ruhsatlarını almıştır. Türkiye'nin tek “Uygulamalı Araştırma Merkezi” olan TÜBİTAK/MAM, teknoloji üreten ve ileri teknoloji kullanan firmalara Ar-Ge çalışmalarını yürütebilecekleri ortam ortam ve desteğin sağlanabilmesi için Gebze'deki yerleşkesi içerisinde, TÜBİTAK/MAM “Teknoloji Serbest Bölgesi” (TEKSEB) kurmuştur.”

           TEKSEB statüsünün oluşumundan sonra “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu” çıktığını hatırlatan Özçelik, “Serbest Bölgeler Kanunu” ile sağlanan teşvik ve muafiyetlerin, Ar-Ge'ye yönelik çalışmalarda bulunacak firmalara kazandırılması için TEKSEB ile iyi bir adım atıldığının görüldüğünü ifade etti. Özçelik, “Teknolojiyi Geliştirme Bölgeleri” ile “Serbest bölge”nin birbirini tamamlayan çok önemli birer yapı olduğunu belirterek, aralarındaki farkı ve bununla birlikte ayrılmaz bağı anlattı;“İkisini karşılaştırdığımızda çok büyük farklılık yok. “Teknoparklar”,aslında “Serbest Bölge”nin daha küçük ölçekte yaşama geçmesi gibi tanımlayabiliriz. “Teknoparklar”, uluslar arası arenada yer almayı birinci öncelik olarak hedeflemeyen firmalara hitap ediyor. İlgili kanun, Ar-Ge ve Ar-Ge'ye yönelik çalışmaların Türkiye sınırları içinde beş yıllık ya da “Bakanlar Kurulu Kararı” ile en fazla on yıla kadar çeşitli muafiyetlerden yararlanmasını ön görüyor ve sonuçta “Teknopark”, Serbest Bölge”ye çok benzer bir yapı oluşturuyor. Firmalar ve tercihler üzerine yaptığımız incelemeler sonunda; araştırmaya yönelik küçük çapta ve sadece yurt içinde hedef kitlesi olan küçük ölçekteki firmaların Teknoparkları talep ettiğini gördük. Böylece, daha büyüyerek ve gelişerek hem araştırma sonuçlarından ekonomik yarar sağlama, hem de araştırmalarını yabancı ortaklarla gerçekleştirebilme ve yurt dışı pazarlarda etkili olabilme noktasında “Serbest Bölge”ye geçme istekliliğini belirledik. Yani birinci adımda “Teknopark”ta yer alan küçük ve orta ölçekli firmalar belli bir süre gelişme, ilerleme sürecini yaşadıktan sonra da “Serbest Bölge”ye geçmeyi istiyorlar.”dedi.

           Bu istekliliğin oluşmasında TEKSEB’in büyük payı olduğunu vurgulayan Özçelik;”TEKSEB Türkiye'de yer alan diğer yirmiye yakın serbest bölgeden herhangi biri değildir. Sosyal çevresi, araştırmacı kadrosu, laboratuarları ve makine donanımıyla önemli bir “Araştırma Merkezi” niteliğindedir” dedi.

           Bilişim sektörünün “Serbest Bölge”ye yönelik talebinin yoğunluğuna da dikkat çeken Özçelik, “Başvuruların yüzde yetmişini bilişim sektöründe çalışan firmaların oluşturduğunu söyleyebiliriz. Bu talep bölgenin kapalı alan gereksinimini de zorluyor. Bu firmaların talep ettiğikleri daha çok ofis/laboratuar olarak adlandırdığımız kapalı alanlara olmaktadır”dedi.

           Özçelik, Türkiye'de yaşanan gerçeklik içinde iki bin dokuz yılına kadar fizibilitelilerini tamamladıklarını ve hedeflerini üç senaryo üzerine yaptıklarını ifade ederek, iki bin yedi yılına kadar iki yüz elli firmaya ulaşma hedefinde olduklarını söyledi. Gelecek için çok umutlu olduklarını ve bu umutlu tablonun da yaşanan olumlu gelişmeler sayesinde kendiliğinden oluştuğunu anlatan Özçelik, “Çünkü firmalar artık geçici önlemlerle günü kurtararak değil, yapısal kalıcı yatırımlarla, teknolojiye dayalı olarak gelişmek ve ilerlemek zorunda. Uluslar arası alanda yer almayan firmaların gelecek kaygıları büyüyor ve bu alanda yer almaları için de teknoloji yatırımı kesinlikle şart. Dolayısıyla araştırma/geliştirmenin mutlaka firmalar içinde yer alması, en azından araştırma merkezleriyle bağlantı halinde olunması gerekliliği firmalar ve yöneticiler tarafından yavaş da olsa algılandığını söyleyebiliriz” dedi.

(14.05.2003)