“TÜRKİYE'NİN TEKNOLOJİ VİZYONU 2023”
Türkiye'de ekonomik krizlerin tekrar yaşanmaması ve ülkeyi teknoloji adına yarına taşımak amacıyla gelecekteki 20 yılı planlamayı hedefleyen "Vizyon 2023 Projesi" ilk meyvelerini vermeye hazırlanıyor "Vizyon 2023" ile ilgili olarak Proje Koordinatörü, Tübitak Asosye Başkan Yardımcısı Turgut Tümer ile söyleşimize Proje Yöneticisi Filiz Çimen de katılarak bilgi verdi. Proje Yöneticisi ve Teknoloji Öngörü Projesi Koordinatörü Filiz Çimen, yaşanan ekonomik krizlerin bir daha olmaması için daha uzun vadeli stratejiler oluşturmak gerektiğini vurguladı. Turgut Tümer ile birlikte gerçekleştirdiğimiz söyleşide konuyla ilgili bilgi veren Çimen, "Belirlenen sektörlerde bu projeyle; rekabetimizi artıracak, Türkiye'yi ileriye götürecek teknolojileri saptamaya çalışıyoruz. Vizyon 2023 projesine başlarken dünyadaki gelişimler izlendi, araştırıldı. 'Türkiye'yi ileriye götürmek ve gelecekte dünyayla rekabet edebilmek için hangi teknolojilere ağırlık verirsek başarıya ulaşırız ?' bunu tespit etmeye çalışıyoruz" dedi. "Vizyon 2023" hakkındaki sorularımızı Proje Koordinatörü Turgut Tümer yanıtladı. Türkiye'de bilim teknolojileri politikaları oluşturma çalışmaları ne zaman başladı? Bu çalışmaların tarihçesinden bahseder misiniz?
Türkiye için 1983 yılında ortaya konulan öncelikli alan, AR-GE alanları. Bundan 2 yıl sonra Kore tarafından belirlenen alanlarla aynı. Türkiye’de Kore'den 2 yıl önce belirlendi. Ama bugün Kore'nin geldiği nokta, Türkiye'nin geldiği noktadan iyi durumdaysa bu durum bu tür çalışmaların eksikliğinden değil de bunları yaşama geçirmedeki eksiklikten dolayıdır. Bu çalışmayı 10 yıl sonra 1993 yılında "Türkiye Teknoloji Atılım Projesi" adı altında bir çalışma izliyor. Burada yine Türkiye için öncelikli alanlar belirleniyor ve inovasyon kavramı orada yerleştiriliyor. Yani bir anlamda inovasyon ile; bilim ve teknoloji, topluma hesap verme durumunda. Çünkü Bilim ve Teknolojiye artık büyük yatırımlar yapılmakta. Topluma hesap verme boyutunun önem kazandığı, Bilim ve Teknolojiyle uğraşmanın bir Ekononomik ve Toplumsal Kalkınma Planı Türkiye'de bilim politikaları diyebileceğimiz çalışmaların başlangıcı oldu. Bunun sonucu olarak 1963 yılında da TÜBİTAK kuruldu. Başlangıçta tamamen bir bilim politikası şeklindeyken ve Temel Bilimlerde araştırmaya yönelim söz konusu iken 1974' lü yıllarda artık teknolojiden bahsediliyor.
Türkiye'nin Bilim Teknoloji adıyla yapılan araştırmaların sonuçlanmasının tümüyle arandığı bir noktaya gelindi. Bu, artık o kadar büyük ölçüde yatırımlar gerektiriyor ki, bir toplumsal sorumluluk boyutu olması, yapılan her türlü yatırımda da 'toplumsal ve ekonomik faydası nerede' sorusunu sormayı getiriyor. Türkçe'ye "yenilik" olarak çevrilen inovasyon ile; bilimsel araştırma yapacaksınız, teknoloji geliştireceksiniz ve bütün bunların sonucunda da ortaya yeni bir ürün, yeni bir süreç koyacaksınız, yenilik yaratacaksınız. 1993 yılı dokümanı bu kavramın; inovasyon sisteminin unsurlarını ve bunun eksikliklerini ortaya koyan bir çalışma. konulan bir takım hedeflerin ardından, Türkiye'nin Bilim ve Teknoloji göstergelerinde, 1999 yılına kadar arada geçen altı yıllık sürede önemli artışlar görülüyor; Türkiye bilim üretiminde 42. sıradan 25. sıraya yükseliyor. Bilim ve Teknolojiye ayırdığımız pay binde 4.3'den binde 6.3'e çıkıyor. En önemli sonuçlardan birisi, 1995 yılında Sanayide AR-GE programı başlıyor. Dış Ticaret Müsteşarlığı kaynakları ile TÜBİTAK tarafından TİDEB içerisinde Sanayi AR-GE destekleri başlıyor ve Bilim Teknoloji harcamalarında sanayiinin, endüstrinin payı büyük ölçüde artıyor. Bütün bunların büyük bir hareketlilik yarattığı açık, Türkiye'de. Ama Türkiye, Bilim ve Teknolojide yeterli düzeyde mi? Beklenen, o dokümanlarda ortaya konan hedefler tam olarak yakalanmış mı? bunu söylemek pek mümkün değil. 1983 yılındaki dokümanın sonuçlarından bir tanesi de, "Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu." Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu, Başbakanın başkanlığında toplandığı 10 adet bakanlığın - o zaman bakanlıkların fonksiyonu farklıydı ama bakanların yanında üst düzey devlet kurumları, DTM, Hazine Müsteşarlığı, DPT, TRT gibi kamu kurumları ile TOBB ve üniversitele rin de temsil edildiği, Türkiye'nin bilim ve teknolojide en büyük politika kuruluşu olarak hayata geçirildi 1983 yılında. Ama ilk toplantısını 1989 yılında yapabildi. Uzun bir tespit döneminin ardından 1993’den itibaren de son derece etkili çalışmaya başladı. 1997 yılı ile birlikte her yıl toplanmaya başladı. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun 6. toplantısı olan 2000 yılının aralık ayında, 2003 yılında artık yeni bir politika dönemi başlayacağı için Türkiye'nin 20 yıllık daha bilim ve teknoloji politikalarının yapılması yönünde bir karar alındı. Zaman olarak da çok ilginç. 1983 de başlamıştık, 1993, 2003 ve 20 yıllık plan 2023 vizyonu, Türkiye Cumhuriyetinin 100. kuruluş yılına denk geliyor. “Vizyon 2023” projesinin yapımına nasıl karar verildi ? Krizin sarstığı bir Türkiye'de böyle bir çalışmaya karşı eleştiri aldınız mı ? 20 yıllık bir perspektifle 2003-2023 yılları arasında TÜBİTAK'ın koordinatörlüğünde, Türkiye'nin Bilim ve Teknoloji politikaları ile ilgili bir çalışma yapılsın, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'na sunulsun diye bir karar alınıyor. Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu kararlarının bir bağlayıcılığı yok, DPT planları gibi. Fakat Başbakan aracılığı ile bu ilgili kurul ve kuruluşlara bu kararlar, gereği için, gönderiliyor. Tabi ki DPT'de plan yapıcı ve bu tür strateji çalışmalarından bu bağlamda yararlanılıyor. Aralık 2001 tarihindeki BTYK (Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu) toplantısında, projenin alt projeleri bütün ayrıntılarıyla ortaya konuluyor, bütçe teklifi götürülüyor. 2001 yılındaki BTYK toplantısında “tamam bu proje bu haliyle yürüsün” kararı çıkıyor.
Vizyon 2023 adını verdiğimiz projeye başladığımızda endişe vardı. O konuda epey uyarı da aldık; “Türkiye büyük bir ekonomik krizden geçiyor, insanlar yarın ne yapacaklarını bilemezken siz insanları '20 yıl sonrasına odaklanın' diye nasıl yönlendirebilirsiniz. Bu proje çalışmaz” diye uyarılar da aldık. Bu proje neyi kapsıyor? İçeriği hakkında bilgi verir misiniz? Projede 4 tane alt proje var. Bunlar; Teknoloji Öngörüsü, Ulusal Teknolojik Yetenek Envanteri, Araştırıcı Envanteri, Ulusal AR-GE Altyapısı Envanteri Projesi. Son 3 tanesi nesnel verileri toplamaya yönelik projeler. Yani kaç araştırıcımız var, bunların birikimleri nelerdir, hangi konulara yoğunlaşmışlar, teknoloji stokumuz nedir, araştırma için nasıl bir altyapımız var gibi nesnel verilerin toplanıp derleneceği projeler. Bunlar güncellenmesi gereken eskiden de yapılan çalışmalar. Bu 3 tane alt proje Yapılmayan bazı boyutlarının ki onlara değineceğim. Gündeme getirilmesini içeriyor bu 3 tane alt proje. Alt proje Türkiye'de ilk kez yapılan ve çok farklı nitelikler taşıyan bir proje Teknoloji öngörüsü dünyada yeni bir kavram. Türkiye'de de ilk kez yapılıyor. Nesnel verilerin derlenip toplanmasından öte, kamudan, akademik hayattan, iş kesiminden, ilgili bütün kesimler bir araya gelerek birikimlerini ortaya koyarak, gelecek vizyonuna ilişkin öngörülerde bulunmalarını içeriyor. Bir anlamda entelektüel egzersiz olan bu çalışma, bilgi toplamadan çok o bilgilere sahip kişilerin ortaklaşa,bir “Ülke Vizyonu Oluşturma Çalışması” diye özetlenebilir. Dünyada, Japonya'da 1970 yılında başlayan bir konu. Bilim ve Teknoloji politikaları oluştururken ileride ne olacağına dair mevcut verilerden bir takım tahminlerde bulunmak ki buna kestirim veya tahmin diyoruz- bu matematiksel teknikler çok eskiden beri var. 1970'li yıllarda Japonlar foresight denilen farklı bir yaklaşım getiriyorlar. Diğerinden farklı olan bu egzersizi ilk kez uyguluyorlar. Pek ilgi gösterilmiyor o yıllarda. Temel farkı; kestirimde geleceğe yönelik olarak iradi bir tavır almıyorsunuz. Ne olacağını sadece tahmin etmeye çalışıyorsunuz. Foresight da ise bir çok gelecek olabilir. Bunlardan “neyi istiyorum, ona ulaşmak için ne yaparım” diye geleceğe karşı aktif bir tavır söz konusu. Geleceği planlamak söz konusu. Şu ana dek Japonlar 7 kez yaptı bu çalışmayı. Bunlar 20 yıllık, 30 yıllık dönemler için yapılıyor ama 5 yılda bir de durumlar gözden geçirilip tekrar ediliyor. 1973 yılında yaşanan petrol krizinden sonra batı dünyasının bütün politikaları iflas edince Japonya'daki bu yeni yaklaşıma ilgi artıyor ve 1980'li yıllarda Avrupa'da bu oldukça yaygınlaşmaya başlıyor. 1990'lü yıllarda da moda haline geliyor. Bir çok foresight enstitüleri kuruluyor. AB'nin İspanya'da bulunan ortak araştırma merkezi bunu üstleniyor ve bütün üye ülkeler için uluslararası öngörü çalışmaları yapıyor. Aday ülkeler için de öngörü toplantısı başlattılar, o devam ediyor. Bu tür çalışmalara “bir sürü zaman ve para harcanıyor” diye eleştirel yaklaşanlar da var, bilim ve teknoloji politikalarının uygulanma şansını artırdığını söyleyenler de var. Sonuçlarından çok, bu sürecin yaşanmış olmasının önemi vurgulanıyor. Bir toplumsal uzlaşma, ileriye odaklanma, stratejik düşünme kültürünün toplumda yaygınlaşmasına katkı sağladığı belirtiliyor. Bunun sonucunda ortaya konulan politika önerileri doğru veya yanlış toplumun bütün kesimleri tarafından sahiplenileceği için siyasi erkin de uygulamasına dikkat göstermesi gibi ön plana çıkan yararlarının altı çiziliyor.
Biz, geleceğin Bilim ve Teknolojide yattığına dair toplumda bir farkındalık yaratmazsak ve bunu baskı konularından biri haline getiremezsek, o zaman bu durumu da son derece doğal karşılamalıyız. İşte biz bu süreçte, bir hareketlilik yaratmak, Bilim ve Teknolojide farkındalık yaratmak için bu konuyla ilgili bir araya hiç gelmemiş kişileri, kesimleri buluşturup bir tartışma platformu yaratmayı önemli gördük. Belki bu yolla ortaya konulacak Bilim ve Teknoloji politikalarına ait öneriler daha fazla uygulama şansına sahip olur. Türkiye'de yapılan çalışmalar işlevsel olarak kullanılabiliyor mu? Bu yönde eleştiri aldınız mı? Eleştiri getiriliyor, “Türkiye'de bir çok çalışma yapıldı ama hepsi raflarda tozlandı” diye. Motivasyon eksikliği yaratan bir eleştiri. Bu farklı bir olay. Öyle ki, “ilk raporlar otuz beş sayfayı geçmesin” diye sınır koyduk. Burada verilerin, tabloların olacağı bir çalışma yapmak istemiyoruz. Dünyada bu yönde çalışmalara ilişkin yöntemler nelerdir ? Dünyada bu çalışmalar çok farklı yöntemlerle yürütülüyor. Türkiye'de bu konuda düşünen ve bunları yazılı olarak paylaşan insanlar çok azdı. Dolayısıyla bizim bir öğrenme sürecine ihtiyacımız oldu. Bu nedenle de projeye hazırlık dönemi bir yılı buldu. Kullanılan iki temel yöntem vardı; Paneller ve Delphi Sorgulaması. Delphi Sorgulaması denilen, iki aşamalı anket olarak tanımlayabileceğimiz bir yöntemdir. Bazı ülkeler Delphi Sorgulaması, bazıları da paneller yapıyor, bazı gelişmiş ülkeler her ikisini de yapıyor. Bizim yöntemimiz, amaca yönelik bir metodoloji oldu. Çünkü, bir takım ülkeler öngörü çalışmalarının ardından sonuçları ortaya koyup tartışıyorlar ve bundan kim nasıl yararlanmak isterse yararlansın deniyor. Örneğin, “sanayi ile ilgili olanlar bu sektörde nasıl bir gelecek gördüğünü bilsin, yatırımını ona göre yapsın” gibi. Hiçbirinin bağlayıcılığı yok. Kamu kurumları, hangi alanlara öncelik vereceklerini bundan esinlenerek saptasın deniyor. Aynı şekilde ileriye yönelik Bilim ve Teknoloji politikalarını ellerindeki dokümandan yararlanarak yapsınlar. Öngörü çalışması, bilim teknoloji politikaları oluşturmanın araçlarından bir tanesi olarak görülüyor. Bu çalışmalar hükümetler tarafından kaynakları sağlanan, fakat bağımsız kuruluşlar tarafından ya da profesyonel kuruluşlar tarafından yapılan çalışmalar. Sonuçları ifade edildiğinde üniversiteler değerlendirip hangi alanlarda araştırmaya ağırlık verilmesi gerektiğini saptıyor. Ancak BTYK' nın TÜBİTAK'a verdiği görev bunun ötesindeydi; “2023 yılına kadar Türkiye'nin Bilim ve Teknoloji politika önerilerini geliştirin” diyorlardı. Dolayısıyla, teknolojik öngörü yanında üç projeyi daha yürütüyoruz şu anda. Bütün bunları kullanarak yirmi yıllık bir politika dokümanı hazırlayacağız. Bu bakımdan çalışmamız diğer ülkelerden daha fazla amaca odaklı olmak durumundaydı. Bir öğrenme süreci yaşıyoruz. Bu öğrendiklerimizi bir sonraki çalışmalara aktarabilmek ve en azından Bilim ve Teknoloji politikaları bağlamında, hep ileriye bakarak yaşama kültürünü öğrenebiliriz. Biz bu bağlamda on iki tane panel kurduk. On iki panelimizden iki tanesi "Tematik Panel" dediğimiz panellerden biri bütün sektörleri ilgilendiren konularda eğitim ve insan kaynakları, diğeri de çevrede sürdürülebilir kalkınma. Diğer on tanesi, sektörel paneller. Bunlar; “Bilgi İletişim, İnşaat Altyapı, Makine Malzeme, Kimya, Tekstil, Sağlık ve İlaç, Ulaştırma ve Turizm, Tarım ve Gıda, Enerji ve Doğal Kaynaklar, Savunma, Uzay ve Havacılık” konu başlıklarını taşıyor. Paneller çeşitli karar alma yöntemleri uyguluyorlar. Arama konferansları, ilk raporlarında, kendi sektörlerinde bir gelecek vizyonu oluşturacaklar. Nereye varmak istiyorlar ve bu vizyonu gerçekleştirecek sosyoekonomik hedefleri ortaya koyacaklar. |